Elif ŞAHİN

Elif ŞAHİN
@Birazbiraz
Sabitlenmiş gönderi
Rivayet edildiğine göre Cüneyd vefatından sonra rüyada görülmüş, ona denilmiş ki: "Oralardan ne haber var ey Ebul Kasım?" Şöyle cevap vermiş:" "O ibareler söndü, işaretler yok oldu; bize yarayan yalnız gecenin ortasında kıldığımız iki rekat namaz oldu."
Sayfa 18 - Ey Oğul·Kitabı okudu
Reklam
Elif ŞAHİN tekrar paylaştı.
"İnsanlarla meşgul olup onları konuşmakla kendinizi yormayın; zira bu bir beladır. Allah’ı zikretmekle meşgul olun; çünkü o bir rahmettir." Hz. Ömer رضي الله عنه
Elif ŞAHİN

Elif ŞAHİN

, şu anda okuyor
%50 (300/595)
Riyazü's Salihin 1. Cilt
İmam Nevevi
9.7/10 · 1.799 okunma
"Dostoyevski’nin ezelî modeli / dolayımcısı Hz. İsa ve onun temsil ettiği Tanrı’dır. Albert Camus, Dostoyevski’nin Karamazovlar hakkında şöyle yazdığını kaydetmiştir: “Bu kitabın tüm bölümlerinde izlenecek olan başlıca sorun, tüm yaşamım boyunca, bilinçli ya da bilinçsiz olarak acısını çektiğim sorunun ta kendisidir: Tanrı’nın varlığı.” (Camus, 2010: 114-15) Zweig ondaki bu kavrayışı yine onun sözleriyle aktarır: “Tanrı'nın varlığını idrak etmek ve aynı zamanda insanın Tanrı olmadığını idrak etmek insanı intihara götüren bir saçmalık olurdu.” Zweig’a göre, Tanrı mevzubahis olduğunda hepimizde var olan o umarsız yarık, Dostoyevski’de bir uçuruma dönüşmüştür. O, adeta tek bir ruhta tüm insanların en inançlısı ve en inançsızıdır (Zweig, 2007: 200). İnsanın sınırsız arzusu düşünüldüğünde, başkası olma arzusunun en makul, gerçek, sahici ve anlaşılabilir olanı Tanrı olma arzusudur. İnsan kendisini asla aşamayacağı için bu, yenilgiye mahkûm, doyurulamayacak -dolayısıyla ateşi hiç sönmeyecek- tek arzudur. Alyoşa bu hummalı gerçeği insiyaki olarak kavramış ve aşılamayacak olan kendisini geçip, aşılabilir olan arzusunu aşmıştır. Bu açıdan baktığımızda, Dostoyevski’nin kırılgan gerçekliği tavını bulmuş, anlamına kavuşmuş ve sırça Alyoşa romandaki en canlı kanlı kişilik haline gelmiş olmaktadır."
Toplumdan biri bir suç işlediğinde verilebilecek en ağır ceza, belirlenen süre boyunca o kişiyle kimsenin konuşmaması onu yok saymasıydı. Toplumsal tepkiler bazen fiziki cezalardan bile caydırıcı bir etkiye sahiptir. Allah versin bizde, kınamak ayıp, her koyun kendi bacağından asılır diye başlayan tavırlar, kimse kimsenin özgürlüğünü kısıtlayamaz, sen tanrı mısın, zaten herkesin aklı da bilgisi de mevcut ne uyaracağım, tepki göstersem vaz mı geçecek sanki gibi söylemlerle "amaan bana ne" kültürü oluştu. Düşünüyorum ki, eğer eskisi gibi toplumun caydırıcılığı etkin olsaydı boykot yapanların saysı çok çok daha fazla olurdu. Bazı şeyleri kaybedince sadece o şeyi kaybetmiş olmuyoruz, peşinden neleri de yitireceğimizi bilemiyoruz maalesef. Allah bizi hayırlara çıkarsın.
Reklam
4.313 öğeden 1 ile 6 arasındakiler gösteriliyor.