Naklederler ki, Malik'e komşuluk yapan şirret bir genç vardı. Malik devamlı ola- rak ondan eza görür, ben değil başkası şikâyetçi olsun diyerek sabrederdi Nihayet ondan eziyet gören bir topluluk şikâyet için Malik'ın yanına gitti. Malik kalkıp o ga- yet zorba olan gencin yanına gitti. Malik'e "Ben padişahın adamıyım. Hiç kimse be- nim hareketlerime engel olamaz," dedi. Malik, "Seni gider padişaha şikâyet ederim," deyince genç, "Padişah daima benim rızamı dikkate alır, her ne söyler ve yaparsam o buna razı olur, dedi. Malik, "Eger sultana söz dinletemezsek Rahman'a söyleyebi- liriz," dedi. Genç, "O beni yakalamayacak kadar kerem sahibidir," dedi. Malik diyor ki, "çaresiz kaldım ve yanından ayrılıp gittim. Aradan birkaç gün geçti, ama gencin çıkardığı fesat da sınırı aşmıştı. Halk bir kere daha yanıma geldi. Artık onu edeplen- dirmeye karar verdim. Yolda giderken, 'Dostumuzdan el çek!' diye bir ses işittim, şaşırdım ve gencin yanına vardım" Genç, "Yine mi geldin?" dedi. "Bu sefer işittiğim bir sesi sana anlatmak için geldim," dedim (ve olanları anlattım). Bunun üzerine genç dedi ki: "Madem hal budur. Sahip olduğum her şeyi onun uğruna vereceğim, dostum neden razı olursa hep ona talip olacağım ve ben biliyorum ki, dostun rızası täattadır. Tevbe ediyorum, bir daha ona asi olmayacağım. Sonra genç mal ve mülk adına sahip olduğu her şeyi sadaka olarak vererek yola düştü. Bir daha onu hiç kim- se görmedi. Malik anlatıyor: "Bir süre sonra bu genci Mekke'de gördüm, çöp gibi olmuş, canı da dudağına gelmişti. Şöyle diyordu: 'O bize dostumuz demiş, dostun diyarına gitmiş bulunuyoruz! Bu sözü söyledi ve ruhunu teslim etti."
Mâlik Bin Dinâr