Acilen şunu önermek zorundayız: insan merkezli evren algılayışından, Allah merkezli (th&eocentrigue) evren idrakine yücelmeliyiz... İşte o zaman, sevginin evrensel gücü, “Allah'a itâat ve mahlükatına şefkat” biçiminde özetlenen takvâ bilinciyle de bütünleşerek, tüm evreni kapsayacaktır... “Tabiatın tacı, sevgidir. Ancak sevgi yoluyla ona yaklaşılabilir”, zira... Tabiata yönelttiğimiz sevgiyi de, o tabiatın, bize Allah'ın emaneti olduğu; böylece insanoğlunun, Allah'ın emanetine muhatap kılındığı inancı besleyecektir. Ona, ilahi-manevi bir kaynaktan beslenen sevgi ile yaklaşıldığında, o da bize, işte kendi niyet ve dostane tavırlarımızla karşılık verecektir...
Tanrı’ya yakın olma heyecanının yerine yapma heyecanlar yerleştiren, insanları büyük statlarda toplayarak çok az sonra çözümlenecek basit bir bilinmezin tuzağında göz bebeğinin çevresinde dört döndürerek kas buğusunda kendinden geçen, ses, çizgi ve rengin hayal labaratuvarında ülkeleşen bir takım soyut hayat görüntülerinde billurlaştırıp eriterek duyarlılığını israf, duygularını boşyere bir akışta yıpratan çağa, büyük değişmenin, dirilişin kılıcını havale etmek.