Bir tarafta Akdeniz'e inme sevdasında olan Rusya, öte yanda Balkanlar'da söz sahibi olmak isteyen diğer büyük devletler... Κιsacası hilal ile haçın kavgasıdır bu Şark meselesi. Garp'ın Şark'a kinidir, kan davasıdır bu mesele. Aradaki fark, kan dökenin hep onlar olmasıdır.
Sayfa 211Kitabı okudu
Ermeni Meselesi
Osmanlı Devleti'ni parçalamaya çalışan Rusya ve bazı Avrupa devletleri, Osmanlılar'la kaynaşmış Ermenileri kışkırtmaya öteden beri çalışıyorlardı. En büyük gayreti de Rusya gösteriyordu. 93 harbini kazanmıştı gerçi ama umduğunu bulamamıştı. Böylece Rusya'nın Balkanlar'dan Akdeniz'e inme planı suya düşmüştü. Tek çare, doğu vilayetlerimizde yoğun olan Ermenileri kışkırtıp ayrı devlet kurmalarını sağlamak ve o yoldan İskenderun veya Basra Körfezine sarkarak Akdeniz'e girmekti.
Reklam
NATO’YA HAYIR! PEKİ SONRA? Çoğu üniversiteli olan bir takım gençlerin aylardan beri şuraya buraya kireçle ve büyük harflerle “NATO’ya hayır” diye yazdıkları görülmektedir. Gençlerin bu yazıları, kabataslak olarak düşüncelerini belirtmekte ise de bu fikrin sebepleri ve teferruatı ancak, o gençleri destekleyen solcu yazarların makalelerinden
Akdeniz kısmı ki, Bursa ve Aydın vilayetleriyle ayrılır. Burası Anadolu'nun en münbit, en zengin kısmıdır. Burada, Türk yalnız değildir. Türk, kimliğine ne kadar alakadar görünüyorsa, Rum da aynı nisbette bulunuyor. Büyük şehirlerin, kasabaların ticaretinin önemli bir kısmı Rumlarda, Ermeniler'dedir. Bilhassa Rumlar, siyasi teşkilatlarıyla bir "Rum muhiti" meydana getirmişler. Türkler içinde bir Avrupa kolonisi gibidirler. Mesela sahil, tamamiyle Yunanlıların elindedir. Bütün deniz sahili, adaların birer karakol nöbetçisidirler. İzmir'den Sivas'a kadar silsile ile uzanan bu teşkilatla alâka dar bir Rum bana dedi ki: "Bu vilayetlerdeki Türkler gittikçe azalmaya başlıyorlar. Bunların evlerini, arazilerini satın almak, cemiyetimizin en esaslı bir işidir. Her ne olursa olsun, bu vilayetin arazisini Rumlara intikal ettirebilmelidir ki, Makedonya'nın çete çarpışmaları başlasın! Dünyanın en cesur ve en metin milliyetçisi köylülerdir." Fakat bu Rum milliyetçisinin de itiraf ettiği gibi, henüz arazinin mühim bir kısmı Türkler'dedir. Çünkü Türk köylüdür. Bu arazi elinden alınabilecek mi? Ne yazık ki, istimlak meselesi şiddetle devam ediyor.
Sayfa 38 - Selis Kitaplar, 1. Baskı: Ocak 2009
Ermeni Meselesi'nin tarihine aid gerçeği öz olarak ifade etmek isterim: Bin sekizyüzlü yılların başında Napolyon Bonapart kadîm Osmanlı toprağı Mısır'a saldırınca devletin her köşesinden oraya akın akın gönüllü insanlar toplanmıştı. Bunlardan biri de Kavalalı Mehmed Ali (Paşa) idi. Bu câhil fakat çok cesur ve zeki adam Napolyon'a
21 Haziran 1934 tarihinde 3667 Sayılı İskân Kanunu çıkarıldı. Bu kanunun hükümleri de tam bir faşist uygulama örneği idi ve büyük zulümlere neden oldu. Bu kanunun amacı ‘yurtta dil, kültür ve kan birliği temin etmek’ olarak belirlenmişti. Bu kanun hükümlerine göre İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan bir harita hazırlanmış ve bu haritaya göre Türkiye iskân bakımından üç mıntıkaya ayrılmıştı. Buna göre: • Bir numaralı mıntıkalar, Türk kültürlü nüfusun tekâsüfü istenilen yerlerdir. • İki numaralı mıntıkalar, Türk kültürüne temsili istenilen nüfusun nakil ve iskânına ayrılan yerlerdir. • Üç numaralı mıntıkalar; yer, sıhhat, iktisat, kültürel, siyaset, askerlik ve inzibat sebepleriyle boşaltılması istenilen ve iskân ve ikamete yasak edilen yerlerdir. İnsanların etnik yapılarına göre değerlendirildikleri bu tasnife göre, bir numaralı mıntıka olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri kastedilmektedir. İki numaralı mıntıka Türkiye’nin Batı bölgeleri, yani Ege, Marmara, Trakya ve Akdeniz bölgeleri idi. Boşaltılmak istenen üçüncü mıntıka ise, Ağrı, Sason, Tunceli, Zeylan (Van), Kars’ın güneyi, Diyarbakır’ın bir kısmı, Bitlis, Bingöl ve Muş’un bir kısmından oluşuyordu. Bu yerlerin, iskân politikasına karşı direniş ihtimalinden dolayı boşaltılması kararı veriliyordu
Reklam
53 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.