Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kierkegaard, bu cümleleri dikkatli dinlemiş olacak ki ellerini göğe doğru bir hatip gibi kaldırarak yüksek sesle bir temsili canlandırır gibi, Miller’in konuşmasını devralır ve onu sürdürür: Evet! Tüm sihir bozulmuştur artık. Rüzgâr uçurtmaları tam gözüne doğru uçurmaya yani aşağı doğru hızla indirmeye koyulur. Gözleriniz gökyüzüne doğru bakakalmışken ve uçurtmalar size doğru yaklaşırken onların aslında neler olduklarını anlarsınız. İşte o an şiddetle aşağı yönde esen rüzgar tüm uçurtmaların, avuntuların, sanıların maskesini alaşağı ederek onları size apaçık gösterir. Size bütün kızgınlığınızla ve tüm gücünüzle size doğru esen kuvvetli fırtınaya doğru tükürürsünüz. İşte o an, size belletilen, inandırılan, gerçek diye öğretilen dogmaları neden hiç sorgulamadığınızı düşünürken, fırtınaya karşı tükürdüğünüzden dolayı cevabı, yüzüne yapışan kendi tükürüğüyle alırsınız! İşte çocukluğunuzdan o an vazgeçersiniz. Yüzüne tokat gibi yapışan o tükürük birden çehrenizi değiştiriverir. Göklerde dolanan rüzgâr, size yeni şeyler yüklemiştir artık. Bu kez tam yüzünüzdeki tükürüğü temizlemeye koyulmuşken ortalıktan kayboluverir. Gözlerinizi açar ve tekrar göğe doğru bakarsınız ve sonra yere doğru kayar bakışlarınız, artık kendinizi biraz daha güçlü hissetmektesinizdir. Sanki toprağa biraz daha temkinli bakıyorsunuzdur. Hiç düşmeyecek gibi!
‘’Bıldırcın sûretine bürünerek uçan hayat, yanıma yaklaşıp timsahı andıran dişlerini gösteriyor. Ben bıldırcın postuna bürünmüş bir timsah olan hayata karşı, kürdan kuşu olmayı yeğliyorum. Ufak çok ufak eğilip tüm köleliğimle timsahın dişlerini temizliyorum. Timsah tüm oburluğuyla ağzını bana açarken, çok tehlikeli bir yere tek başına özel izinle girmenin gururunu yaşar gibi oluyorum, yalancı gururunu! Çevredekiler şaşkınlıkla seyre dalmışken beni, ben işimi bitirip göğsümü kabartarak ve kanatlarımı çırparak sağıma soluma bakmadan yükseklere, çok yükseklere uçuyorum. Gagamda timsahtan artıklar, karnım yalandan doyuyor. Yalandan kıskanıyor beni diğer kuşlar. Bir an başak gibi dimdik olduğum günleri hatırlıyorum, ümitli ki bıraksalar göklere uzayacak. O zamanlar, bazen uçuşan, nereye gideceğini bilemeyen böceklerin uğradığını, bazen püfür püfür esen yelin beni ürküttüğünü ki boynumun ince, gövdeminse sert olduğunu hatırlıyorum. başak dedimse de öyle sessiz değil! İçinde azimle, hırsla oynaşan küçük buğdaycıklara toz kondurmayan, böcekleri rüzgârın hafif esmesiyle savuran bir başak! Buğdaylara gebe bir başak, ekmeğe, tere, emeğe gebe… Ama parça parça gelen zehirli yemlerin bir gün boynumu bükeceğini hesaba katmadan savruluyorum. Rüzgârın küçük oyunlarıyla mutlu oluyorum. Bilmiyorum ki bir gün gövdemdeki tecrübe emici buğdaylar büyüyecek, belimi bükecek, bir tırpan koparıp gövdemi havaya savuracak! Ben böyle bir başak olduğumu, bir zamanlar gövdesine, toprağına, suyuna ve güneşine tutkuyla bağlı; boşken dimdik, doluyken boynu bükük bir başak olduğumu anımsıyorum birden.
Reklam
Asıl sevgi kayıt ve koşul tanımaz, beyefendi... Hiç ummadığınız bir an, hiç ummadığınız bir yöne esen bir alev gibi sizi yakar, tutuşturur. Aşk; zaman, yer, koşul ve kişi kaydından bağımsız bir serseridir.
Sayfa 30 - Akvaryum YayıneviKitabı okudu
Aşk
"Asıl sevgi kayıt ve koşul tanımaz, beyefendi..." dedi. "Hiç ummadığınız bir an, hiç ummadığınız bir yöne esen bir alev gibi sizi yakar, tutuşturur. Aşk zaman, yer, koşul ve kişi kaydından bağımsız bir serseridir."
Sayfa 30
Asıl sevgi kayıt ve şart taşımaz beyefendi... Hiç ummadığınız bir zaman, hiç ummadığınız bir yönden esen bir alev gibi sizi yakar tutuşturur. Aşk zaman, yer, şart ve kişi kaydından bağımsız bir serseridir.
Asıl sevgi kayıt ve koşul tanımaz, beyefendi... dedi Hiç ummadığınız bir an, hiç ummadığınız bir yöne esen bir alev gibi sizi yakar, tutuşturur. Aşk zaman, yer, koşul ve kişi kaydından bağımsız bir serseridir.
Sayfa 30 - AkvaryumKitabı okudu
246 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.