Te'lif-i Mesail Şubesi, Osmanlı Devleti'nin âhir ömründe oluşturduğu ve bünyesinde zamanın hukuki ve siyasi sorunlarını çözecek ilim adamlarının görev yaptığı muazzam bir ilim merkezi idi. Bunu gören İslâm karşıtları onu kapattıkları gibi, reisini de yıllarca göz hapsinde tuttular. Bütün bunlardan sonra kimse çıkıp da, "Devletin sorunlarına, aksayan kurumlarına ulemâ İslâmi çözüm getiremedi de bundan dolayı ittihatçılar ya da başkaları batılı devletlerin hukuk sistemlerine iktibas ettiler" diyemez. Tek bir mezhepten (Hanefi) dahi dünya hukuk tarihinin en parlak eserini (Mecelle) çıkaranlar nasıl olurda çözümsüzlükle itham edilebilirler?! Ali Haydar Efendi'nin (rahimehullah) başkanlığını yaptığı Te'lif-i Mesail Şubesi, güncel meseleleri çözmede yetersiz mi kalmıştı ki, Batı yanlıları Batının kanunları'nı "kes, kopyala, yapıştır" şeklinde iktibas edip, milletin önüne sürdüler!? Elbette ki hayır. Nitekim Üstadın Te'lif-i Mesail Şubesi Reisliğini yürüttüğü yıllarda katipliğini yapan Ömer Nasuhi Bilmen'in "en ziyade Hanefi mezhebini" esas alarak telif ettiği "Hukuku İslamiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu", mükemmelliği ile devrin modern hukuk profesörlerini hayrette bırakmıştır.
Sayfa 47 - İlmî YönüKitabı okudu
"Bir delilden neş’et etmeyen bir ihtimalin hiç ehemmiyeti yoktur.” Bkz.: Mecelle s.24; el-Müceddidî, Kavâidü’l-fıkh s.105; Ömer Nasuhî Bilmen, Hukuk-u İslâmiye ve ıstılahât-ı fıkhiyye kamusu 1/279.
Sayfa 14 - Şahdamar YayınlarıKitabı okudu
Reklam
FIKIH
Istılahta fıkıh, «insanın amel cihetiyle lehine ve aleyhine olan şer'î hükümleri bir meleke hâlinde bilmesi» demektir. Diğer bir tarife göre fıkıh, «ameliyata, yani ibâdât, ukûbât ve muâmelâta müteallık şer'î hükümleri mufassal delilleri ile bilmek»den ibârettir ” (Bkz: Ömer Nasûhî Bilmen- hukuk-u islamiye ve istılahat-ı fıkhiyye kamûsu ,c:l, sh: 8)
Sayfa 34 - Sebil
niyette vakit bildirmek
Mesela: öğle namazını kılacak ise onu niyette tayin etmek, bugünkü öğle namazını kılmaya niyet ettim, demek lazımdır. Çünkü böyle zarf olan bir vakit mazruf olan namazdan geniş olduğundan bunda nafile veya kaza namazı da kılınabileceğinden bu tâyine hacet vardır.
Müşterek ve müevvel lafızların mahiyetleri ve hükümleri
289-: Lâfzı müşterek, müteaddit manalara başka başka vazedilmiş olan lafzıdır. Mesela: 'ayn' lafzı, hem göz manasına hem de Güneş, altın, diz kapağı, su kaynağı gibi manalara vazedilmiştir. Kezalik: 'cariye' lafzı, hem memlük olan kadın manasına hem de sefine manasına mevzudur. 'müşteri' lafzı da hem satın alıcı manasına hem de bir yıldıza isim olmak üzere vazolunmuştur.
..kütüphanemdeki bütün eski yazı kitapları kapının önünde bekletilen jiplere doldurttu. Fakat kıyım eski harflerle matbû kitaplara münhasır kalmadı. İsminde "İslam" kelimesini gördükleri latin harfleriyle matbû kitapları da topluyorlardı. Bunlardan biri de Ömer Nasuhi Bilmen Hoca'nın "Hukuk-i İslâmiyye ve İstilahat-ı Fikhiyye Kamusu" idi. Beş cild halinde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nce yayınlanmış olan bu eseri kurtarmak için bir hayli dil döktüm. "Bak bunu Üniversite bastırmış! Bu suç olur mu?"..
Reklam
Münazara şartları
Münazara yapanlar, birbirinin sözünü iyice anlamadan reddet kıyam etmemelidirler. Yalnız izharı sevabı gaye bilmeli, sadedden harici çıkmamalı, birbirine ilzama çalışmamalıdırlar. Münazırlar, birbirini hakir görmemeli, birbirine karşı hiddet etmemeli, gülmekten, çırpınmaktan, gürültü yapmaktan çekinmelidirler. Mübaheseler, güzel niyete mukarin olmalı, iki tarafın müdahaleası, itirazı, cevabı, müvecceh yani: ilm i kabule şayan bir halde bulunmalıdır. Mübahesede bulunanların sözlerini hariçten bir kimsenin keserek, mübaheseye karışması, yakışıksız bir harekettir, bundan kaçınmalıdır. Münazara bir zatın riyaseti altında cereyan ederse o zat, tam bitaraf bulunmalı, hakikati takip etmeli, tarafların mübahasa adabına riayet etmesine temine çalışmalıdır.
artık değil... yani... türkçe değil..
İslam hukukunu Türkçe bir lisan ile kısmen ihtiva eden kıymetli eserlerden bir takımı da fetva kitaplarıdır.
2
Zekatın şeri hikmetleri de günahlardan temizlenmek, hak Teala'nın zatı akdesinemanen kurbiyet peyda etmektir, fakirlerin ihtiyaçlarını azaltmaya çalışmakla onların kalplerini tatyib, muhabbetlerini celp eylemektir, mal ve servetin bereketini temine muvaffak olmak, kalbi cimrilik reziliyetinden, dünyaya düşkünlük hassasetinden beri kılmaktır. Bunun neticesinde de insan cud ve Kerem ile, muhabbeti ilahiye ile, mahluku hüda'ya şefkat ve merhamet hissiyle mutasım olmuş olur. Zekat bir gün nimetin bir şükranisidir. Şükür ise nimetin artmasına vesiledir.
Sünnet
Resul-i ekrem'in sünnetleri, pek mühimdir, dini esasların pek mukaddesidir, bunlara ittiba etmek, ümmet için bir vecibedir.
22 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.