Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dostunuz. ihtiyaç duyduğunuzda yanınızda olandır. Sevgiyle ektiğiniz ve şükranla biçtiğiniz tarlanızdır. Sizin sofranız, ocağınızın başıdır. Çünkü açken ona gelir, huzur için onu ararsınız. Dostunuz fikrini söylerken aklınızdan geçen "hayır"dan korkmaz, "evet"i kendinize saklamazsınız. O sustuğu zaman da yüreğiniz onun yüreğini dinlemekten geri durmaz. Çünkü dostlukta bütün düşünceler, bütün arzular, bütün beklentiler söz söylenmeden ve övgüsüz bir sevinçle doğar ve paylaşılır. Dostunuzdan ayrıldığınızda üzülmezsiniz. Çünkü onun en sevdiğiniz yanı o yokken iyice belirginlik kazanır, tıpkı dağcıya dağın ovadan daha belirgin görünmesi gibi. Dostlukta ruhu daha da derinleştirmekten başka bir amaç olmasın. Çünkü kendi sırrına ermekten başka amaç güden sevgi, sevgi değil ileriye atılmış bir ağdır; bu ağa sadece yararsız şeyler takılır. Siz de en iyi yanlarınızı dostunuza ayırın. Eğer moralinizin bozuk olduğunu bilmesi gerekliyse dostunuzun, bırakın yüksek olduğunu da bilsin. Dostunuz ne içindir ki onu zaman öldürmek için arayasınız? Onu hep yaşanası zamanlarla arayın. Çünkü o sizin ihtiyacınızı karşılamak için vardır, boşluğunuzu doldurmak için değil. Hoşluğunda dostluğun kahkahalar çınlasın, zevkler paylaşılsın. Çünkü küçük şeylerin şebnemiyle sabahına erip tazelenir yürek.
Ali Rıza Efendi’nin kendisinden yirmi yaş küçük karısının adı Zübeyde idi ve babası Sofuzade Feyzullah Ağa, Selanik’in doğusundaki küçük Langaza (şimdi Langadha) kasabasında çiftçilik ve ticaret yaparak yaşamını sürdürüyordu. Gerçi ağa unvanı toprak sahipleri için kullanılmaktaydı, ama Feyzullah Ağa’nın pek toprağı olduğu söylenemezdi. Belki de
Reklam
"Ben ne ateşin çektiği pervane, ne de kurbanlık koyunum. Ben düşünen baş, inanan gönülüm ! "
Düşünmek insanın içinde kendine karşı bir düşman daha peydahlaması oluyordu. Şartlar o kadar berbattı işte. Üzerleri­ne çöreklensen, didik didik etsen eline iç çöküntüsünden baş­ka ne geçecekti?
Savaş...
Konuşmalar sadece ve sadece yapılacak işlere bağlı idi. Bu işler de kazanmak, kaybetmemek, öldürmek, öldürülmemek ve daha az ölerek daha çok öldürmek endişelerinden ibaretti. Ve bu yıllarca, aylarca değil, dakikalarca, saniyeler boyunca böyle sürmüştü.
Sayfa 136 - İletişim yayınları
Bir millet mezarını kıyısında boğuşuyor, yeniden hayata katılmak için dişini tırnağına katıyordu. Bu trajik savaşta yenilişin hesabını yapmak kolaydı. Fakat zor olan, Küçük Ağa´yı terleten diken üstende gibi tedirgin eden zaferdi, zaferden sonrasıydı.
Sayfa 344 - İLETİŞİM YAYINLARI-12. BASKI-2008-İSTANBULKitabı okuyor
Reklam
Bir insan iki yarayı birden zor taşırdı.
Asıl mesele kalmaktı, günlerin getirecekleri ile boğuşmaktı, onlara yenilmemek veya onlara layık olmaktı, aşınmadan, bozulmadan, çirkinleşmeden, satılmadan ayakta kalabilmekti.
Sayfa 343 - İLETİŞİM YAYINLARI-12. BASKI-2008-İSTANBULKitabı okuyor
bu günler, Tevfik Bey, şahsi davaların günleri, şahsi hak hukukun günleri değil, memleket, millet günleridir.
Sayfa 323 - İLETİŞİM YAYINLARI-12. BASKI-2008-İSTANBULKitabı okuyor
“ Sanki Anadolu kocaman bir kovandı da oğul vermeye hazırlanıyordu,ölen arılar dışarı atılacak,bölümler temizlenecek,çiçek tarlalarına doğru o yaratıcı,o biriktirici,o eşsiz uçuşların şevki başlayacaktı.Kısaca sallantılar,kararsızlıklar,bozgun tohumları ve ürkeklikler eriyip gitmiş,ufuk aydınlanmış,ruh doğmuştu,ruh, o yaratıcı ruh ! … “
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.