“Tahtadan yapılmış tüm nesneler bir kediyi ya da köpeği anımsatır,” dedim. “Ben ahşabın dünyasını seviyorum. Ancak onun içinde kendimi evimde hissediyorum.”
Ve korkunç olan da bu: Hatırlanan geçmiş, zamandan yoksundur. Ve daha da korkunç olan; mevcut gerçekliği bilip, onu geçmişe doğru atıp, hatırlamamak iradesini bir övünç meselesi haline getirmektir.
İnsan, yaptığı bir hareket, söylediği bir söz yüzünden kendine kızabilir, ama yaşadığı bir duygu yüzünden kızamaz, çünkü duygularımız üzerinde hiçbir gücümüz yoktur.
“Peki, ya ben? Ben hiç durmadan senin peşinde koşarken, her zaman senin olduğun yerde olmaya çalışırken dönüp de sana bakmayanları nasıl düşünebilirsin?”
Sevdiği kadının fiziksel görünüşünü bir başka kadınınkiyle karıştırmak. En çok sevdiği varlığın silüetini, benzersiz saydığı bir varlığım silüetini nasıl olur da ayırt edemez?