ALBERTO ROJAS JIMENEZ UÇAR GELİR
Ürkmüş tüyler arasından, geceler,
Manolyalar, telgraflar arasından,
Güney ve Batı rüzgârları arasından
uçar gelirsin
Mezarlıklar ve küller altından,
Sümüklüböceğin sırtındaki buzun altından,
İnsan dedesinden ve ninesinden, ne öksüz, ne yetim, ne de dul kalır. Onları uzun yolun bir yerinde doğallıkla, dalgınlıkla, sanki bir şemsiye unutur gibi bırakırız...
Bu devrede, devletin dini, Din-i İslâm olduğu hakkında eski Kanun-i Esâsî’den devrolunmuş madde, geçerliliği olmamakla beraber Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nda lâfzen ibka edilmiştir. Dindarlar bununla bir müddet avundular ve dinsizliklere karşı bunu kesmez bir silah gibi kullandılar. Halbuki dindârların elinde ciddi bir iş göremeyen bu hayırsız dinî madde, ekseriya zorlanan kör silahlar, sahibini kesmesi kabilinden olarak, Kürdistan kıyamı üzerine elebaşları asıp kesen hükümetin fevkalâde işine yaradı.
Griler içinde bir adam yürüyor kaldırımlar ıslak...
Elinde açılmamış bir şemsiye
Yağmurun damlalarında yeniden vücut buluyor.
Yürümeyi yeni öğrenmiş bir bebek gibi adımları
Düşmeden kanayan dizleri var.
Belki sarhoşluk belki de vazgeçmişlik
Kalbinde kimsenin göremediği bir çaresizlik
Adam yürüyor gözleri karanlık
Karanlıklar içinde bir
Aşk başka bir şeydir. Bazen gördüğünüz rüyanın içindeki mor bir şemsiye, bazen mesafelere inat yanı başınızda duran bir gazoz kapağı, bazense zamanın içinde saklanan gizli bir zamandır aşk