Bu yüzden Âdem karşımıza, Tanrı’da saklı nasutunun
aynası olarak, “hüve hüve” (o, o) şeklinde çıkmaktadır. Hallaç,
sık sık zikredilen bir beytinde şöyle demektedir:
Ben, O’yum, benim sevdiğim O,
ve O, benim sevdiğim O, Ben’im.
Bunun mânâsı da şudur: “Tanrı ezelî nazarı ile ezelî suretini
temaşa etmektedir.”
Massignon’u n söylediği gibi, başta Bağdatlı Cüneyd olmak
üzere, Hallac’ın çağdaşı büyük sufilerin nazarında Tanrı ile birlik
hâli ancak “ulaşılması mümkün olmayan İlâhî birlik güneşi ile
kavrulup yok olunduktan sonra” mümkündür. Hallac’a göre kutsallık
Tanrı’dan gelen her şeye bile isteye katılmaktır. Hallaç,
kendi iradesinin Tanrı iradesi içinde şekil değiştirmesi için gayret
etmiştir. İnsan iradesinin Tanrısal iradeyle tam olarak birleşmesinin
yolunu da “çileyi özlemek ve ona tahammül etmekte”
bulmuştur.
Nefs terbiyesi, daima süfilerin sevdikleri bir konu olmuştur, hiç bıkmadan hilelerine
karşı müritlerini uyarmışlardır; dikkatle gözlenip yok edilmesi gereken, yalnız
duyusal heveslerin kaba biçimi içindeki nefs değil, riya ve müddei [sahte sofu] kılığındaki
nefstir de. Rümi, Zünnün'un dörtyüz yıl önce dile getirdiği bir uyarıyı yeniden
dile getirerek,
Nefsin sag elinde tesbih ile Musaf vardır; yenindeyse hançer ve kılıç
gizlidir der. Sürekli ibadet veya namaz bile nefs için bir zevk kaynağı olabilirdi; dolayısıyla mutasavvıf her türlü alışkanlıktan kurtulmak zorundadır; çünkü aksi halde nefsi
daha ince bir yöntemle onu alt edecektir."Hatların hazzı ile aldanmaktan"
sakınmak gerekir.çünkü bu öldürücü bir zehirdir.
Saliki bekleyen en büyük tehlikelerden biri, tembellik veya aylaklıktır; hedefine
ulaşmadığı sürece, onun için en iyisi, çukur kazmak gibi kendisini görünüşte yararsız
işlerle oyalamaktır. bir an bile boş durmamalıdır; çünkü
"aylaklık (ferağ) beladır"
"Bütün dinlerin içinden akan büyük manevi nehir" denmiştir gizemciliğe. Gizemcilik en geniş anlamıyla, - hikmet, ışık, aşk veya yokluk diye isimlendirilen- Tek Hakikat'in bilincine varmak olarak tanımlanabilir.