Neleri Okumalıyız? Doğan Cüceloğlu'nun Önerdiği Kitaplar
1-Bir Dinozorun Anıları / Mina Urgan 2-Kırk Yıl / Halit Ziya Uşaklıgil 3-Tarihin Saklanan Yüzü / İdam Edilen 44 vezir-i Aza m'ın Dramı, Öldürülmüş Şehzadeler ve Devrilmiş Padişahlar Çetin Altan 5-Bir Türk Ailesinin Öyküsü / İrfan Orga 6-Meral Çelen'in Anıları / Çocukluk ve İlk Gençlik Yıllarım / Aziz Nesin'li Yıllar / Meral
Sayfa 285 - Kronik Kitap YayınlarıKitabı okudu
Mümtaz Hoca'ya (Mümtaz Soysal) göre Türkiye'de emeğiyle geçinen kesimler, işçiler, memurlar vb. giderek gerileyen ekonomik sosyal konumlarını Beşiktaş'la özdeşleştirmişler; Beşiktaş'ta kendilerini ya da kendilerinde Beşiktaş'ı görmüşlerdi. Çünkü Beşiktaş'ın durumu da farklı değildi; yıllardır süregelen başarısızlıklar, özellikle Fenerbahçe ve Galatasaray ile rekabetinde düştüğü "üçüncü takım" durumu, velhasıl ezilmişliği, yenilmişliği ile Türkiye'nin emekçilerine ziyadesiyle benziyordu. Yıllar sonra, yani 80'li yılların ikinci yarısında, Beşiktaş'ın "altın çağı"nın ardından, bu kez sadece Mümtaz Soysal değil, daha birçok yazar, çizer, gazeteci kendileri bu şekilde ifade etmeseler bile Beşiktaşlılıkla (bir bakıma) solculuğun moral değerleri arasında bir başka ilişki kuruyorlardı. 80'li yılların çalışmadan kazanma, avantacılık, bireycilik gibi "yükselen değerleri" karşısında Beşiktaş'ın başarısı, çok çalışmanın, dayanışmanın ve kolektif mücadelenin (futbol diliyle "takım olmanın") karşılığıydı.
Sayfa 247 - İletişimKitabı okudu
Reklam
1971 yılında, "Hür Dünya"nın bir başka "demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti"nde, Türkiye’de bir darbe yapıldı. "Türk Gladyosu" ve elemanlarının maaşlarını bir zamanlar ABD’nin ödediği Milli İstihbarat Teşkilatı, memleketi komünistlerden temizleme yolunda mümtaz hizmetlerde bulundu. Bağımsızlıkçı demokratik muhalefet, sosyalist hareket, emekçiler, Kürtler ve öteki azınlıklar orada da hunharca ezildi. Aynı ülkede 1980 yılında da askerler hükümeti devirip idareye el koyacaklardı. Generallerin darbe haberi, Amerikan Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Henze’ye, "Paul, senin çocuklar nihayet yaptı!" denerek iletildi ve o da "sekiz aydır" beklediği bu haberi alınca “derin bir iç çekti."
İslam Tasavvufunun Meseleleri/ Erol Güngör
Erol Güngör ve ben İstanbul Üniversitesi’nin Psikoloji Bölümü’nde Prof. Dr. Mümtaz Turhan’ın asistanıydık; aynı ofisi paylaştık. Maalesef genç yaşta rahmetli oldu. Tasavvuf ve İslam meselelerine ilgi duyardı.Dedesi müderrismiş ve torununa daha beş yaşından itibaren Osmanlıca ve eski yazıyı öğretmeye başlamış. Yani Güngör, Latin alfabesiyle beraber Osmanlı alfabesini de öğrenmiş. Kendisi sosyal psikolojinin kavramlarıyla tasavvuf yaklaşımını bir araya getirip bir analiz yapmıştır. Güngör’ün kendi başına bir kaynak olduğunu düşünüyorum. Tasavvuf konusunu ele aldığı bu eserinde;bir sosyal bilimci olarak tasavvufun tarih,felsefe ve sosyal psikolojinin ışığında nasıl teşekkül ettiğini ortaya koymuş ve İslamiyet’teki yeri konusunda değerlendirmeler yapmıştır. Sosyoloji, İlahiyat ve Eğitim Fakültesi öğrencilerine özellikle öneririm.
Sayfa 298Kitabı okudu
- iki şeyi birbirinden ayırmamız lazım. Bir tarafta sosyal kalkınma ihtiyacı var. Bu, cemiyet realiteleri üzerinde düşünerek, onlar değiştire değiştire yapılır. Elbette İstanbul, sonuna kadar, sadece marul yetiştiren bir memleket kalmayacaktır. İstanbul ve vatanın her köşesi bir istihsal programı istiyor. Fakat bu realiteler içine maziyle bağlarımız da girer. Çünkü o, hayatımızın, bugün oldugu gibi gelecek zamanda da şekillerinden biridir. İkincisi bizim zevk dünyamızdır. Hatta kısaca dünyamız. Ben bir çöküşün esteti değilim. Belki bu çöküşte yaşayan şeyler arıyorum. Onları değerlendiriyorum... Nuran gülerek tasdik etti: - Bunlar anlıyorum Mümtaz... Lakin bazen hayatin çok kenarında kalıyor, tek bir düşünceyi yaşıyor gibi oluyoruz. O zaman büsbütün baska seyler aklıma geliyor...
Sayfa 170Kitabı okudu
Doğan Cüceloğlu'nun önerdiği kitaplar
İnsanımızı, kültürümüzü daha yakından tanımama sağlayan kitaplar -Bir Dinozorun Anıları & Mina Urgan -Kırk Yıl & Halit Ziya Uşaklıgil -Tarihin Saklanan Yüzü - İdam Edilen 44 Vezir-i Azam'ın Dramı, -Öldürülmüş Şehzadeler ve Devrilmiş Padişahlar & Çetin Altan -Bir Türk Ailesinin Öyküsü & İrfan Orga -Meral Çelen'in
Reklam
Kürdler düsünce ve eylemlerini Türk Solu'na ve Türk sosyal demokrasisine göre olusturmaya calismaktadirlar. Halbuki Kürdler birtakim seylere haklari olduklarina önce kendileri inanmalidirlar. Eger bu inanc, bu güven varsa, hiç kimsenin, hicbir çevrenin tavır ve davranışı Kürdleri etkilemez Kürdler herhangi bir konuda bir düsünce ileri sürerken veya elem yaparken, falanca sol akim bize ne der diye düsünmez. Kürdler eger Kürdçe konusmanin ve yazmanin son derece dogal bir hak olduguna inaniyorlarsa bu haklarini kullanirlar. Bunun için falan filan yasalarin degismesini veya yürürlükten kaldirilmasini beklemezler. Bülent Ecevit gibi, Erdal inönü gibi, Prof. Mümtaz Soysal gibi, Ugur Mumcu gibi, Ismail Cem gibi, Prof. Toktamis Ates gibi Türk ırkçılığın ve sömürgeciliginin en has isimlerine Kürdçe konusmanin ve yazmanin cok dogal bir hak oldugunu anlatmaya, onları ikna etmeye calismazlar. Düsüncelerinden ve tavirlarindan dolayı bir cezai takibat ile karsi karşıya kalırlarsa, bunlar savunmak için de her türlü çabayı gösterirler.
Hitler "halk" sözünü ağzından düşürmez. Mussolini'yi en çok tutan gazete «İtalya Halk» adını taşırdı. Önemli olan, bu soyutlamaların gerisindeki ekonomik ve sosyal gerçeklerdir. Onlar üzerinde düşünmeden, ülkenin somut sorunlarını çözmek için hangi ekonomik sisteme başvurmak gerektiğini tartışmadan ve hangi sözün hangi çıkar için kullanıldığını görmeden, yanlış anlaşılmış soyut kavramlar için vuruşmak olmaz. Birbirlerine vurmağa kalkışan aynı milletin, aynı halkın aynı sosyal sınıfların çocukları, yumruklarının gerisinde kimlerin gücü, kimlerin hesabı ve kimlerin çıkarı bulunduğunu iyi düşünmek zorundadırlar. Tabii, insan olarak, düşünen bir yaratık olarak, kendi ken dilerine karşı birazcik saygıları varsa...
Sayfa 139
Tam tersine, tarafsız, kendi kafa yapısını, kendi iç dünyasını kendine saklayabildiği için tarafsız kalmıştır şimdiye kadar. Böylesine bilinmez bir karanlığın içine hangi umutlarla girersiniz? Katılması gereken her şeyi hesaba katsa bile yine de hiçbir şey başaramaz tarafsız. Olsa olsa, rahat bir durgunluk getirir. Bazılarının pek güzel, pek olumlu buldukları bir durgunluk. Tarafsız adam, bu cambazlık marifetine binbir güçlükle, binbir hesapla eriştiği için, pek birşeyin değişmesini de istemez. Düpedüz tutucudur. Oysa, sabah akşam, ideolojiden, dogmadan, doktrinden uzak durmanın erdemlerini sayıp döker. Zaten, ondan çok şey bekleyenler de kendilerinin ideolojiden, dogmadan, doktrinden uzak olduklarını ve onun da ideolojisiz, dogmasız, doktrinsiz olduğunu sandıkları için bu umuda kapılmışlardır. Oysa, onların da, onun da bal gibi bir ideolojisi, dogması, doktrini vardır. Renksizliğe dayandığı için rengi pek bilinmez ama, bu düşünce «sistem»inin özü «tutucuculuk»tur. Değişmeye, yenileşmeye, özellikle ekonomik ve sosyal yapının değişmesine karşıdır. Gerçek rengini, neye karşı olduğuna bakarak çıkarabilirsiniz.
Sayfa 174
59 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.