Ünlü iletişim psikolojisi uzmanı Doğan Cüceloğlu bir seminerinde yere bir parça ekmek koymuş ve “Bu ekmeğe basabilecek birisi var mı?” diye sormuş salondakilere. Hiç ses çıkmamış tabii. “Sahneye gelip bu ekmek parçasına basana 100 dolar vereceğim” diye devam etmiş. Salondan yine çıt yok… Fiyatı artırarak 5000 dolara kadar getirmiş. Bu sırada salonda bulunanlardan birisi, “Hocam, istersen 500 bin dolar ver, yine bize o ekmeği çiğnetemezsin, boşuna uğraşma!” demiş. Doğan Hocam da, “İşte değerler eğitimi budur” diye noktayı koymuş… ------------------ Para vererek ekmek çiğnetebileceğiniz insan sayısı yok denecek kadar azken, bedavaya yalan söyleyen, dedikodu yapan insanların bu kadar çok olması biraz garip değil mi? Acaba yalan söyleme konusunda bu kadar hassas olamaz mıydık? Veya herhangi bir toplulukta birisi gıybet etmeye başladığında herkes tepki veremez miydi?... Yere düşen ekmeği çiğnememek için duyduğumuz hassasiyet, yerlerde sürünen bazı değerlerimiz çiğnenirken niçin kendini göstermiyor acaba?” * alıntı
İES Düşünüyor - IV
Toplumumuz psikolojik olarak ele alındığında sağlıksız bir yapıya sahip olduğu görülebilmektedir. Ulusların zenginliği maddi olduğu kadar manevi zenginlikle ölçülmektedir. Bu sebeple insanlarımıza gerek manevi kültür gerekse değer ve bilinç aşılanmalıdır. Milletimiz sürekli değişen gündem, ekonomik refah ve sosyal hayat düzeni ile çalkantılı bir
Reklam
Toplumu ve toplumsal tepkileri dile getiren güzel bir yazı
13 Mart 1964… New York… Kitty Genovese isimli kadın işten çıkmış evine gitmektedir. Evine 30 metre kala kendisine yaklaşan bir saldırgan onu sırtından iki defa bıçaklar. Kadın ölüyorum diye bağırarak kaçmaya başlar. Etrafında yürüyen ve sesi duyup apartman penceresinden bakan insanların sayısı 38’dir. Psikopat saldırgan, olay yerine polis
Bilis’e (2017: 208) göre, modern dönemde dinî değerler bazı medyatik ilahiyatçıların yapmış oldukları tarzda programlar aracılığı ile temsil edilmeye çalışılsa da, televizyonun belirlediği din kavramı kalıpları ölçüsünde gerçekleşmektedir. Bu durum temsil edilmeye çalışılan dinin özünü değersizleştirmektedir. SARE KAYA - YERLİ TELEVİZYON DİZİLERİNİN DİN VE DEĞERLER PSİKOLOJİSİ AÇISINDAN İNCELENMESİ: GÖNÜL DAĞI VE YASAK ELMA ÖRNEKLERİ
Hasta Toplumlar
Hasta toplumlar, bir anda virüs bulaşmış gibi ortaya çıkmazlar. Daha doğrusu bu toplum mevhum için yeterli bir açıklama değildir. Burada hastalık dediğimiz şey, duygu ve düşünce dünyasındaki hezeyanın kolektif hale gelmesidir. Kuşkusuz en belirgin göstergesi duygularda uçlaşma ve düşünce sefaleti ile kendini gösterir. Bu tür toplumlarda genelikle sürü psikolojisi hakimdir. Hep aynı güzergahı takip eden ve korkunç bir linç anlayış hakimdir. Biri veya birinin hafif dürtmesi sonucu her türlü gözü karalığı yapabilirler. Bu yüzde, olay ve olguları neden - sonuç bağlamında irdeleme gibi ihtiyaç duymazlar. Onlar için hep genel kabul ve retler vardır. Bencilik en büyük özelikleri ve empati diye bir duyguya yabancıdırlar. Kuşkusuz bu hastalığın temel nedenine baktığımızda kökü genelikle uzak bir geçmişe dayanır. En basit haliyle bir iktidar tekelin hakimiyeti ile kurgulanmıştır. Bu kurgu tüm insani ihtiyaçlar gözeterek senaryo haline getirip büyük değerler adı altında topluma içselleştirmişlerdir. Bu kim zaman bir düşüncü, kim zaman inanç, kimi zamanda daha maddi şeyler biçimde zühür etmiştir. Bu anlamda toplumda farklı düşüncenin yeri yoktur. Ya aynı düşüneceksin yada sesini çıkartmasın gibi bir faşizanlık hakimdir. oysa biraz düşünebilseydiler ne kadar aptalca davrandıklarını göreceklerdir. Ama bu tür toplum ve şahıslarda düşünmek çok külfetli gelmektedir. Bu yüzde hastalanmamak için biraz daha düşünmek, düşünmek, düşünmek...
DERDİM BANA DERMÂN İMİŞ Şu fani dünyada bir derdi, tasası, sıkıntı, acı ve üzüntüsü olmayan bir Allah'ın kuluna rastladınız mı? Sanırım yoktur. Şairin dediği gibi; bir kez dünyaya gelen kaza taşından başını kurtaramaz. Her insanın kırılgan bir yanı, bir iç yarası var. Gönüllerimizin üzerine mekân kurduğu bir sürü fay hatları var; bazıları çok çok derinlerde bazıları yüzeye yakın; zaman zaman depreşip ürkütür, bazen de yıkıp harabeye çevirirler. Kimi için bu bitmez bir lanet, kimi için daha yücelere sıçramak için eşsiz bir fırsattır. Herkesin bir Leyla'sı var; kimisi onun derdinden mahkum, kapkaranlık zindanlarda çürüyor kimisi de Yüce Mevla'nın saraylarında konuk olmuş keyif sürüyor. Derdini derman edinen kaderinin efendisi olur; derdini düşman belleyen kaderinin kurbanı olur. Kaderi yazanın adaleti kusursuzdur, hiç kimseye zulüm yapılmaz; insan ancak kendi kendine zulmeder; kendi eliyle kendisini tehlikeye atar. Prof. Dr Hayati Hökelekli. Uludağ Üniversitesinden emekli. İstanbul Aydın Üniversitesi Psikoloji Bölümünde görev yapıyor. Din ve Değerler Psikolojisi Uzmanı
Reklam
25 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.