Akış
Ara
Keşfet
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
Kitap Türleri
Dergiler
Çevirmenler
İncelemeler
Alıntılar
İletiler
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.38.13
İhsan Oktay Anar’ın tarihi bilgisi ve zekasına hayran kaldığım, sayfaların nasıl geçtiği fark etmediğim, genel söyleme göre tarihi-fantastik romanı. Gerek roman içerisine yedirilen felsefik sorular gerekse 1600’lü yılların İstanbul’unu en ince ayrıntısına kadar betimlemesine yardımcı olan mekan tasvirleri ve karakterleri romanı sürükleyici bir maceradan çıkararak üzerine uzun uzun düşünülecek bir esere dönüştürüyor.
Her karakterin ana karakter gibi işlenmesi de Anar’ın ne kadar titizlikle bu romanı yazdığını gösteriyor. Kitaba yazılan önsöz gibi ben de onun kaç bin tarih kitabı okuduğunu merak ettim. Seçtiği kelimeleri araştıra araştıra ufak bir Osmanlı tarihi turu yaptığımı söyleyebilirim. Kitabın sonunda kendisine yaptığı ‘308 yıl sonra İzmir’de oturan mahzun ve şaşkın adam’ atıf, kitabın başından beri sorgulanan gerçeklik ve düş konusuna son noktayı koyuyor.
Son olarak, Hanın bekçisini okur yerine kullanarak bizleri karanlıkla yalnız bırakıyor Anar.
#türkedebiyatı
Selamlar,
Kitap dostlarım şahane bir kitap okudum.
#ihsanoktayanar ' ın ilk önce #amat eserini okudum. Başlangıç eseri olarak, #puslukıtalaratlası ' nın daha uygun olacağı kanaatindeyim. Baba Uzun İhsan Efendi oğlu Bünyamin 'e ( Bünyamin telaffuzu bin Yemin, kelime anlamı "sağ elin oğlu") dün gece tamamladığı dünya atlasını emanet eder. Bu atlas okuyucuyu düşlere, masallara, maceralara en çokta #puslukıtalaratlası ' na götürecek..
Her sayfanın kurgusu birbirine nakış gibi işlenmiş, parçalar yavaş yavaş bütüne tablo gibi eklenmiş. Bazı yerleri o kadar güzel ki, gün ortasında edebi doygunluk kazanmak adına, tekrar tekrar okunabilinir.
Eğer okumadıysanız, okumayı erteliyorsanız, hafif gözünüz korkuyorsa sakın iç sesinizi dinlemeyin. Edebi anlamda bir hazineden mahrum kalmanızı istemem.
Keyifli mutlu bir hafta geçirmeniz dileğiyle,
Çok sevgiler.
Kitabı elinize alıp okumaya başladığınızda yazarın kendine has üslubu, dilin anlattığı devrin dili olması eski kelimelerin çokluğu sizi ürkütse de anlatılmak isteneni anlayabiliyorsunuz.. biraz musiki biraz tasavvuf biraz ironi hikaye oldukça akıcı ilerliyor... Tasvirleri okurken beş duyunuzu da zorlayacaksınız biraz.Kitap, adını musiki makamlardan alan Yegah, Dügah ve Segah adlı üç bölümden oluşuyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde geçiyor...hikaye bitince ben ne okudum dedirtiyor...
Gece... akrep ikiyi gösterirken, yelkovan tedirginlikle dönerken okudum, puslu kıtalar atlası'nı. Karanlığın, gecenin, uykuların arasında, arasından bir kitap. Havasına uygun yer ve düşüncede okunan her iyi kitap, anlamamızda ve içtenlikle hissetmemizde iyi bir etken.
Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini, felsefe bölümünde tamamlayan bir yazarın felsefe üzerine, filozoflar ve düşünceleri üzerine yazdığı hayal ve gerçekliğin harmonisi bir roman.
Masal tadında, bizi farklı alemlere götürüp gezdiren insanın hayalinden tutan ve bitene kadar bırakmayan, puslu kıtalarda dolaştıran geçmişi yad edip ve üstüne düşündürten, yazarın iki yüz otuz sekiz sayfalık romanı ve ilk kitabı.
Dünya Atlası çıkarmak isteyen ama dünyayı dolaşmaya cesaret edemeyip istihareye yatarak haritayı tamamlayan Uzun ihsan Efendi' nin oğlu Bünyamin'e verdiği Puslu Kıtalar Atlası etrafında dönen kurguda olaylar ve tarihi kişilikler o kadar enteresan, betimlemeler karışık olduğu kadar o kadar canlı ki eğlenceli şekilde okutuyor kendini.
Yazarın kitabı ciddi bir tarih ve felsefe birikimiyle yazdığı açık ama kitap denildiği gibi bir tarih romanı değil, fantastik bir romandı bana kalırsa.
Dilenciler kethüdası Hinziryedi'den, dünyayı düşüncelerinden ibaret sayan Uzun ihsan Efendi'ye, sonsuz hızın ötesinde karşı hareketi bularak zamanın tersine yolculuk yapıp kıyametten kurtulabilecegine inanan kötü karakter Ebrehe'ye bütün sembolik ve ilginç karakterlerle eski İstanbul sokaklarında geçen hoş bir fantastik dünyaya yolculuk ediyorsunuz..
Suskunlar
Suskunlar kitap olarak tam bir İhsan Oktay Anar şaheseri denilebilir. Yazar her zaman olduğu gibi Osmanlı Türkçesi ile günümüz Türkçe'sini karıştırarak muhteşem bir anlatım sunuyor. Ara ara yerel dil ve lehçelere de yer veriyor.
İhsan Oktay Anar'a ilk kitabı Puslu Kıtalar Atlasını okuduğum anda hayran kalmıştım. O kitabı da Dr. Serkan Karaismailoğlu'nun Ortapia aldı youtube kanalında verdiği bir öneriyle başlamıştım. Suskunlar kitabına da diğer kitaplarını okumak adına şans verdim. Yazar kendine has dili, örümcek ağı gibi yer yerden gelen öykülerin ortada mükemmel bir şekilde birleşmesiyle adeta eşi benzeri olmayan kitaplara imza atıyor.
Herkesin ilgisini çeker mi bilmiyorum, ama benim çok beğendiğim bir tarzı var. Özellikle oluşturduğu öykülerde karakterlerin hikayelerini muhteşem bir şekilde en başından anlatması ve bütün karakterleri orta bir noktada bağlaması büyüleyici. Beni çok etkileyen önemli bir detay da, yazarın hikayeyi anlatırken bana kendimi 17. yy sokaklarında geziyor gibi hissettirmesidir.
Suskunlar kitabı'da yazarın diğer okuduğum kitapları gibi 17. yy'da geçiyor. Hikayede Cüce Efendi olarak bilinen çembalo üstadı Hacı İskender Efendi, Tağut'un yani şeytanın ölümsüz vaadiyle hareket ediyor ve İstanbul'da bulunan musiki üstatlarını öldürmeye başlıyor. Son musiki üstadı Eflatunu'da öldürmeye çalışırken biz hikayeye dahil oluyoruz.
Özellikle İhsan Oktay Anar'ın tarzını beğenenlere tavsiye edilir.