Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.27
·
Puan vermedi
Einstein, bir konferans için yola çıktığında, gideceği adresle ilgilenmez, çevresindeki herhangi birinden öğrenir öğrenemez ise de bir çaba göstermezmiş. Bir konferans için yola çıkmış. Bir gün önce başlamış olan konferans için, konuşma yapacağı gün havalimanına inmiş.
Taksi durağında bekleyen taksiciye yanaşıp, üniversiteye gitmek istediğini
Kanatları Ölü Açıklığında
Deli Bal'dan sonra okuyunca ister istemez bir karşılaştırmaya giriştim Kanatları Ölü Açıklığında'yı. Ve kesinlikle daha çok sevdim içindeki öyküleri. Yazarın 2.kitabı olmasından mütevellit Deli Bal'dan daha yetkin bir dil kullanmış gibi geldi bana. Ve öykülerin birçoğu daha içimizden konulardan seçilmişti ilk kitabına oranla. Bu durum, daha çok hoşuma gitmesini sağladı öykülerin.
Kıskançlıklar, çocuk olmak, eylemler, unutmak, Diyarbakır anneleri, İstanbul'un gözdelerinden Yılanlı Yalı, asker kaçakları, evsizler, çocuk gelinler gibi birçok konu... Hayalle gerçeğin girift anlatımında buluşmuştu. Çok severek okudum birçok öyküyü.
En sevdiğim öyküler; "Düğün Gecesi", "İbrahim Dağı", "Saklambaç", "Kemikler" ve "Yılanlı Yalı Söylencesi" oldu. Gerçekten çok çok severek okuduğum öykülerdi her biri. "Kasap Havası", "Turunç" ve "Ten Rengi" öyküleri ise okumasam da olurmuş diye düşündürttü.
Artık Pelin Buzluk kalemiyle iyi ki tanıştım dediğim ve yazdıklarını takip edeceğim yazarlardan biri.
Değirmen
Sabahattin Ali tarafından yazılan ünlü bir Türk romanıdır. Roman, insanın iç dünyasını, toplumsal çelişkileri ve sınıf ayrımcılığını ele alır. Ana karakter olan Deli İbrahim'in hayatını ve çevresindeki insanların hikayelerini anlatırken, Türk toplumunun farklı katmanlarını ve zorluklarını ortaya koyar. Ayrıca, insanın özgürlük arayışını, adaleti ve ahlaki değerleri sorgular.
Harem Ağası Gözünden Saltanat
Roman, Habeşistan’dan köle olarak köle tüccarları tarafından getirilirken yolda hadım edilen ve Osmanlı sarayında Harem ağası olarak görev yapan Habeş Süleyman’ın dilinden anlatılıyor. Kitapta da belirtiliyor bir tarihi kitap değil, o dönemdeki yani Sultan deli İbrahim dönemindeki kardeş katlini, harem olaylarını ele alırken insanı psikolojik olarak o dönemin olaylarına çekiyor. Bazı bazı acımasızlıklar, vicdan muhasebeleri iktidar için sultanından harem ağasına herkesin acımasızlaşması, insanların merhamet ve merhametsizlik arasında gidip gelmesi gibi bir olay örgüsü bulunuyor.
Ben ödüllü kitap olmasına rağmen Zülfü Livaneli’nin diğer kitaplarına nazaran daha az beğendim diyebilirim. Belki de beklentimi yüksek tutmuştum.
Padişah 1. İbrahim'in dedesi Kanuni'den miras aldığı Osmanli Mülkünde zabahlara kadar haremde yosmalarla cima eyleyip gündüz devlet işlerini validesi Kösem Sultan a devretmesini, bu kromozomu eksik kevaselerin de entrikalarla birbirlerinin ayağını nasıl kaydırdığını anlatan kitap kısaca, samur kürkü fetişi deli ibo'nun seks hikayelerini ihtiva etmektedir. Yarisina kadar dinleyebildim.
Hani Aklimda kalacagina..
bunu bir terbiyesizlik olarak yapmiyorum,
kalemine ve storytelling gucune saygi duyuyorum.
ama abartildigi kadar yok.
hatta aklimdakini dile dokeyim, bu dilde yazilmis, insanlarin okudugu en buyuk masturbatif yapitlardan, en buyuk balonlardan biri olabilir.
ne dedigimin farkindayim,
aklimda kalmasi canimi sikardi.
diyorum ki bir okunacak listesi verir, dunyanizi yikarim.
nasil diyordu, o benim deli ?
ibrahim !
gonlumu bir put sanip da kiran kim ?
ibrahim ?
bu arada bir suru ozenti sumuklu coluk, kasinti sabakak veya civlak sesi paparoz pale'ler de okumus,
cok iyi bir icrasina denk gelmedim ama;
burdan dinleyin hadi:
youtube.com/watch?v=Cuoj7bK...
KUVÂYİ MİLLİYE DESTANI
Genco Erkal'ın sesiyle kitabı okumak etkileyiciliğini kat be kat arttırdı, müzikal desteği ve diğer okuyucular mükemmel bir tat bıraktılar damağımda. Nazım Hikmet'in inceliğini yine Fazıl Say'ın oratoryosundan tanımıştım, o zariflik bu kitapla yine pekişti içimde. Ayrıca Muammer Sun'un "Sevda Çiçeği" müziği bir o
Her şeyin yapay, plastik, sanal ve dijital hale geldiği bir çağda insanın özünden bahsetmek deli saçması gibi görülüyor. İnsanı artık içindeki asıl, öz, cevher ve hakikat üzerinden değil; ona dışarıdan eklenen arazlar, aygıtlar, implantlar, avatarlar, kullanıcı adları, kodlar, algoritmalar üzerinden tanımlıyoruz.
Babanın Sessizliği
Babanın sessizliği kökünden sökülmüş çınara benzer. Hep yerinde kavi o ağaç. Hep yerinde müheyya o dağ. Babanın sessizliği bir dağın yürümesine benzer. Bir rüya bulaşmışsa kır saçlarına, çorak yüzüne, seslere değmiş sesine, eleme ve kedere, yeni doğmuş bir çocuğun şen gülüşüne asılmış nefesine. Bilinmeyen bir ses fısıldamışsa bir şeyler kulağına, bir babanın sessizliği bir gölün derin nefes alışına benzer. Sen bilirsin, bir göl derin nefes alırsa ne su, ne kuş, hep keder. Coşkunun ortasında, toplanmış da bütün aile. Babanın sessizliği asılı kalır o
bağa. Yeni yerişmiş kıpkırmızı elmalara. Kaç boğum olmuş domateslere. Boyumu aşmış mısırlara, koçanlara. Hiç ama hiç açmamış kayısı ağaçlarına. "Korkutalım mı ağacı, belki de meyve verirler oğul. İbrahim keskin bıçağı nasıl sürmüşse İsmail'in boğazına. O vakt gökten bir koç sana. Bıçağı boğaza sürmekle gaybdan bir şeylerin gelmesi arasında bir bağ var ne de olsa. Baltayı sürelim mi kayısı ağacının boynuna". "Baba korkutmak boşuna. Deli bir güneş görmüyor kayısılar burada". Babanın sessizliği bal olur arıların ağızlarında, dudaklarında. Arıların ağzı, dudağı olmaz demeyin. Vişne ağaçları bu sene de toplanmadı. Kuşlara kaldı hepsi. Babanın sessizliği vişnenin kırmızısında. Asılı, toplanmayan o dallarda.
