Babanın Sessizliği
Babanın sessizliği kökünden sökülmüş çınara benzer. Hep yerinde kavi o ağaç. Hep yerinde müheyya o dağ. Babanın sessizliği bir dağın yürümesine benzer. Bir rüya bulaşmışsa kır saçlarına, çorak yüzüne, seslere değmiş sesine, eleme ve kedere, yeni doğmuş bir çocuğun şen gülüşüne asılmış nefesine. Bilinmeyen bir ses fısıldamışsa bir şeyler kulağına, bir babanın sessizliği bir gölün derin nefes alışına benzer. Sen bilirsin, bir göl derin nefes alırsa ne su, ne kuş, hep keder. Coşkunun ortasında, toplanmış da bütün aile. Babanın sessizliği asılı kalır o
bağa. Yeni yerişmiş kıpkırmızı elmalara. Kaç boğum olmuş domateslere. Boyumu aşmış mısırlara, koçanlara. Hiç ama hiç açmamış kayısı ağaçlarına. "Korkutalım mı ağacı, belki de meyve verirler oğul. İbrahim keskin bıçağı nasıl sürmüşse İsmail'in boğazına. O vakt gökten bir koç sana. Bıçağı boğaza sürmekle gaybdan bir şeylerin gelmesi arasında bir bağ var ne de olsa. Baltayı sürelim mi kayısı ağacının boynuna". "Baba korkutmak boşuna. Deli bir güneş görmüyor kayısılar burada". Babanın sessizliği bal olur arıların ağızlarında, dudaklarında. Arıların ağzı, dudağı olmaz demeyin. Vişne ağaçları bu sene de toplanmadı. Kuşlara kaldı hepsi. Babanın sessizliği vişnenin kırmızısında. Asılı, toplanmayan o dallarda.