Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
104 syf.
6/10 puan verdi
Thomas Mann ile tanışma kitabım oldu "Venedik'te Ölüm ". Açıkçası pek beklediğim gibi bulmadım hikâyeyi. Roman, önce saf güzellik üzerine fikirlerle başlıyor. Zaman zaman çok fazla soyut ve teorik bilgi, kitap ne kadar dikkatli okunursa okunsun, okumayı ve akıcılığı zorlaştırıyor. Hikâye başladıktan sonra ise tam bir ritme girecek derken konu yine dağılıyor ve soyut kavramlara çekiliyor. 40 yaşını aşkın bir erkek olan kahramanın, saf güzellik olarak 14 yaşındaki Polonyalı bir erkek çocuğunu seçmesi, onu sevdiğini kendi kendine itiraf etmesi ve hep onu izlemesi ise kitabın ikinci bir olumsuz tarafı bana göre. Kahraman, bu durumdan kendi de bir ızdırap duymakla birlikte , güzellik seçiminin bir çocuk üzerinden yapılması, pedofili düşüncesini rahatsız edici bir şekilde okuyucuya hissettiriyor. Ayrıca yazarın gerek dil kullanımı , gerek çok uzun cümleler kullanması, özellikle soyut- teorik anlatımlarda, anlama zorluğu oluşturdu. Kısacası kitap, bana çok fazla bir şey kazandırmadı. Yazar, kahramanın duygularını tam olarak ve güçlü bir şekilde okuyucuya aktaramamış bence. Bu yüzden de kahraman, saf güzelliğe olan aşkından bahsederken, "bunlar pedofilik düşünceler de olabilir" diye aklınızdan geçirmeden edemiyorsunuz.
Venedik'te Ölüm
Venedik'te ÖlümThomas Mann · Can Yayınları · 20203,642 okunma
120 syf.
10/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Kitabı özetleyen satırlar
Savaştan dönüyorsun ne sen aynısın ne Bıraktığın yer, bulmayı umduğun gibi değil. Ailen yok. Nefes alamıyorsun. Nefes yok. İkinci dünya Savaşı'nın etkilerini bir askerin satırlarından bırakıyorum buraya •"Ölüler cevap vermez. Tanrı cevap vermez. Gelgelelim, yaşayanlar, yaşayanlar soruyorlar. Her gece soruyorlar, Binbaşım. Yatağımda uyanmış yatarken geliyor ve soruyorlar. Kadınlar, Binbaşım, yaslı üzgün kadınlar. Ağarmış saçları, katı çatlak elleriyle yaşlı kadınlar. Issız, özlemli gözleriyle genç kadınlar. Çocuklar, Binbaşım, çocuklar, pek çok küçük çocuk. Karanlıkların içinden sesleniyorlar: Beckmann Çavuş, babam nerede, Beckmann Çavuş? Beckmann Çavuş, kocamı ne yaptınız? Beckmann Çavuş, oğlum nerede, ağabeyim nerede, Beckmann Çavuş, nişanlım nerede, Beckmann Çavuş? Beckmann Çavuş, nerede? Nerede? Nerede? Ortalık ağarana kadar hep böyle fısıldaşıyorlar. Yalnız on bir kadın, Binbaşım, benimkilerin sayısı yalnız on bir. Ya sizinkiler ne kadar, Binbaşım? Bin mi? İki bin mi? İyi uyuyor musunuz, Binbaşım? Geceleri iki bin hayaletle? Uyumayı bırakın, yaşayabiliyor musunuz, haykırmadan bir dakika yaşayabiliyor musunuz?"
Kapıların Dışında
Kapıların DışındaWolfgang Borchert · Can Yayınları · 20216,4bin okunma
Reklam
120 syf.
·
Puan vermedi
·
32 saatte okudu
Öncelikle kitaba verilen isim içeriği, anlatılan konu ile müsemma. O yüzden okumadan önce fikir yürütülebilecek cinsten. İkinci dünya savaşından döndükten sonra her şeyin yerle bir olduğunu gören ve bunu içine sindiremeyen bir adamın yaşadıkları anlatılıyor. Ölülerin diyarı olarak adlandırılan savaş meydanından dönen Beckmann, hayatının asla eskisi gibi olmadığı ve olmayacağı gerçeği ile yüzleşir kendini öldürmek ister, gerçi öldürse de bu insanlar tarafından pek de umursanmaz. En yakını saydığı eşi bile bambaşka birine dönüşmüştür ve bunun sonucunda da sürekli ölümü arzular. Bir yanı hayır iyi insanlar(!) her zaman var dese de kendini buna ikna edemez. Velhasıl yıllar yıllar önce yazılmış bir tiyatro okuyacaksınız ancak günümüzü okur gibi olacaksınız, netice de insan denen varlık dün de aynıydı bugün de aynı yarın da aynı olacak! Biz iyiler kervanından (azınlıktan) olmaya devam edelim. Keyifli okumalar!
Kapıların Dışında
Kapıların DışındaWolfgang Borchert · Can Yayınları · 20216,4bin okunma
95 syf.
·
Puan vermedi
Karanlıkta bırakan, kasvetli bazı kitaplar vardır. Kör Baykuş kitabında daha ilk cümleden anlarız bunu. “Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.” İnsanın ruhsal bunalımlarına, kendi içinde kayboluşlarına, hayal ile gerçek arasında sıkışmışlığına dair betimlemelerle dolup taşan bu kitapta uyuşmuş bir beynin içinde dönüp duran düşüncelere şahit oluruz. Ve nihayetinde anlarız ki, insan görünenin ardında yaşadığı sancılardan kalanıyla insandır, gerisi kaybolmuşluktur.
Kör Baykuş
Kör BaykuşSadık Hidayet · Yapı Kredi Yayınları · 202328,5bin okunma
158 syf.
·
Puan vermedi
"Acım yoktu; açlığım köreltmişti bütün acılarımı."
Tüm kitabı özetleyen cümle... Kitabı okurken aklımdan "Acaba gerçekten biliyor muyuz açlığın ne demek olduğunu? Aç ve evsiz insanın neler yaşadığını, gününü nasıl geçirdiğini biliyor muyuz? Gördüğümüzde belki de yüzümüzü çevirdiğimiz bu insanların içindeki girdabı biliyor muyuz?" şeklinde düşünceler geçti. Bu düşünceler de caddede yürürken yüzlerine bile dikkat etmediğim insanların hayatları hakkında hiçbir fikrim olmadığı, onların da kitaptaki karakterin durumunda olabilecekleri düşüncelerini çağrıştırdı. Kitabın beni fikirden fikre sürüklemesi güzeldi. Tüm bunlara rağmen, beğendim de diyemem. Benim için bir fikrin açtığı başka bir fikir denizinden başka bir şey değildi açıkçası... Pek bağlanamadım, pek empati kuramadım sanırım; biraz bu yüzden beğenemedim, biraz da kitaba ön yargılı başlamamdan kaynaklı... Yazarın nazi yanlısı olduğunu öğrendiğimde ister istemez bir ön yargı oluştu. Okuma isteğim de bir kaçmadı değil hani... "Yaşamak, başkaları kadar benim de hakkım değil miydi?" Yazılarıyla para kazanmaya çalışan, yatacak yeri bile olmayan, buna rağmen aşırı gururlu olan zavallı bir adam... Yani ana karakterimiz. Hem de kitabın yazarı Knut Hamsun. Kitabı araştırırken yazarın aslında kendi hayatını yazdığını, kitaplarını hiçbir yayınevinin basmak istememesinden dolayı yaşadığı yoksulluğu anlattığını öğrendim. Bunca zaman geçmesine rağmen hala sanatçıya değer verilmemesi ne acı. "... dilsiz ve bitkindi benim kahkaham; ağlamak özlemini taşıyordu."
Açlık
AçlıkKnut Hamsun · Varlık Yayınları · 201728,1bin okunma
118 syf.
·
Puan vermedi
Behçet Necatigil, pek değerli "Evler Şairi"miz olur kendileri. Ben de ilk olarak "Sevgilerde" isimli şiiriyle sevmiştim onu. "Serin Mavi" ise hususî mektuplarının bir araya getirilmiş hâli. Mektup türünü okurken şair ya da yazarlar sanki sırlı odalarının anahtarlarını kendi elleriyle teslim etmişler gibi hissediyorum ve bu durum gerçekten çok hoşuma gidiyor. Burada da Necatigil'in evine, ailesine, işine hatta kedisine olan sevgisi ve bağlılığı çok net görülüyor. Hele eşine olan hitapları (sevgili refikam, efendim vb. gibi) da bir ayrı güzel. Mektupları yazan kişi şair olunca eser içinde şiir parçaları bulmamak abes olurdu. Zaten kendisini de "Şiirde kırk yılını, doğumundan ölümüne, orta halli bir vatandaşın, birey olarak başından geçecek durumları hatırlatmaya; ev-aile-yakın çevre üçgeninde, gerçek ve hayal yaşantılarını iletmeye, duyurmaya harcadı.” diyerek tanımlıyor. Ve "Ne işi? Benim tek işim var: Şiir. Şiirle arama kimse giremez. (s.74)" diye de ekliyor.  "Her şey arada oluyor arada bir, bir arada Aralarda akla kara, bulmak arayı arayı Bir eldir aralar, açar bir kapıyı usulca Açıksa aralar, kapanır ne iyi!" (s.90) Okuyun, hem Necatigil'le hem de kitaplarla aranızı kapatın derim. :))
Serin Mavi
Serin MaviBehçet Necatigil · Yapı Kredi Yayınları · 2017206 okunma
Reklam
95 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar
Kitaplardaki yalnız karakterleri okumayı seviyorum. Onların dönüp içlerine baktıklarında karşılaştıkları o koca boşluğu okura ifade etme şekilleri beni mest ediyor adeta. Kitapta bir isimleri olmasa bile cümleleri günlerce zihnimi tırmalıyor ve kendimi onları anlarken buluyorum. Bu kitapta da biz, isimsiz karakterimizin yazdıklarını okuyoruz. Kendisini gölgesine anlatmaya çalışan bir adam düşünün. Yaşadıklarının yalan olmadığını, duvara düşen gölgesine ispat etmek için yazan bir adam... Gölgesi tarafından anlaşılmak isteyen bir adam... Kafasının içinde tutsak kalmış, bugünde mi, geçmişte mi, gelecekte mi olduğu belli olmayan, hayalde mi, gerçekte mi yoksa bir rüyada mı yaşadığını kestiremeyen bir adam... Tüm hayatını bir salkım üzüm gibi avuçlarında sıkmak isteyen bir adam... Aynaya baktığında gördüğü yüz bile kendinin değil, işte öyle bir adam. Kitaptaki anlatıyı çok kuvvetli buldum, yazarın betimlemeleri muhteşem. Ben bir metinde cümlelerin tekrarına başvurulmasından çok hoşlanırım ve bu durum sanki şiir okuyormuşum hissi uyandırır bende. Kitapta karakterin dikkatini çeken ve sürekli yinelediği ayrıntılar da çok hoşuma gitti. Ağacın dibindeki yaşlı adam, yaşlı adama gündüz sefası çiçeği uzatan kadın ve daha nicesi...Adamın ayrıntılara olan takıntısı bana
Suç ve Ceza
Suç ve Ceza
kitabından şu cümleyi hatırlattı. "Ayrıntılar mahveder her zaman her şeyi." Sonra afyon ve afyonun verdiği sarhoşluk... Kör Baykuş benim diken üstünde,soluk soluğa okuduğum bir eser oldu. Herkese tavsiyemdir, keyifli okumalar.
Kör Baykuş
Kör BaykuşSadık Hidayet · Yapı Kredi Yayınları · 202328,5bin okunma
158 syf.
·
Puan vermedi
Yoksul edebiyatçı edebiyatı okumuş bulundum. Karakterin açlığından işim şişti ki her okuyan biraz kızmış, biraz üzülmüştür. Hislerinden kafası karışmıştır. Öyle ki karakteri omuzlarından sarsmak istedim ama elimde kalır diye korktum zaman zaman. Ne yiyecek bir şeyi, ne soğukta kalacak bir yeri olan, yazılarıyla para kazanmaya çalışan zavallı bir adam hikayenin baş karakteri. Gereksiz gururu sebebiyle -onun durumunda hiçkimse bu kadar gururlu olamazdı- açlığının sonu gelmiyor. Öyle ki parmağını ısırıp kanını emerek tokluk hissi yakalamaya çalışan bir zavallı kendisi. İstenmediği yerde kalan, beğenilmeyen yazılarını sürekli getiren, sözde gururuyla hak etmediği parayı almayan ama alsa da hemen vermeye uğraşan bir karakterin bitmeyen açlığıyla bir sınav vermiş oldum. Yazarın kendi sözleriyle, karakterin “alçalışlarının sonu gelmiyor.” Bir iç sıkıntısı sarıyor okurken, ama okutuyor da aynı zamanda.
Açlık
AçlıkKnut Hamsun · Varlık Yayınları · 201728,1bin okunma
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.