Lisedeyken edebiyat dersinde hep adını duyduğum, karakterleri belki sınavda çıkar diye ezberlediğim, Sami Paşazade Sezai'nin ilk ve tek romanı olan Sergüzeşt'i yeni okuma fırsatı bulabildim.
Kitapta 9 yaşında evinden yurdundan koparılıp İstanbul'a getirilen Dilber'in, daha küçük yaşlarda başlayan zorlu yaşantısından bahsediliyor. Bir eşya gibi esir tüccarlarının elinde oradan oraya savrulup ne çocukluğunu ne gençliğini ne de aşkını doğru düzgün yaşayabiliyor..
Dönemin ekonomik-toplumsal yapısı, zengin-fakir ayrımı, alt-üst kademe gibi ayrışmaları, insanların kan donduran davranışları biz okuyuculara akıcı ve yalın bir şekilde aktarılmış. Bazı kısımlarda yazarın yapmış olduğu alıntıları okurken biraz sıkıldığımı, bir konudan başka bir konuya mı geçtik diye kendimi sorguladığımı belirtmeden geçemeyeceğim.
Merak uyandırıcı, kafa dinlemelik, akıcı, yalın ve bol betimlemeli bir kitap.
Kitabın sonunda Dilber'in "Hürriyetine" kavuştuğu kısım insanı derinden etkiliyor.