1906 yılında basılan kitapta yazar, yarı köpek yarı kurt olan bir hayvanın gözünden vahşi doğayı, insanları ve o vahşi doğada hayatta kalma mücadelesini gerçekçi bir şekilde anlatıyor. Kitaptan çıkarılacak çok şey var. Zaten kitabı okurken zihnimizin bir köşesinde yer edinmiş içinde bulunduğumuz ve içinden geçtiğimiz hayattan bazı izleri apaçık önümüze seriyor. Her insan doğuştan bazı özelliklere sahiptir, evet. Ama ağır ağır da olsa, hızlı hızlı da olsa davranışlarımız şekilleniyor ve bunda çevrenin etkisi çok büyüktür. Bazen zoraki, bazen de feragat ederek çevreye adapte olmaya çalışırız. Kitap karaketerimiz Beyaz Diş gibi. İtaat etmek, itaat ettirmek, itaat etmemek ve itaat beklemek. Mühür vurulmuş, karanlık, kötü ve sevgisiz bir vicdana tutunmak mı, yoksa iyi, merhametli, içinde sevgi olan bir vicdana tutunmak mı? Bu bizim elimizde, iyi olmayı da, kötü olmayı da biz seçeriz; güçlü ve zayıf yanlarımıza rağmen. Yaralı veyahut vahşi bir hayvanı (fiziken, ruhen) ya da yaralı bir insanı (fiziken, ruhen) severek, sevgiyle tedavi edebiliriz... Aslında her insanın gözünde yaşantılarından, deneyimlerinden bir iz vardır. Ve o izi arayıp bulmak da mümkündür.. Yazarı tanımaya 1903 yılında basılan Vahşetin Çağrısı isimli kitabıyla başladım. Yazarı tanımak isteyenlere kitabı tavsiye ediyorum. Fakat hem basım tarihlerinden kaynaklı hem de sanki Beyaz Diş, Vahşetin Çağrısı kitabının devamı gibi olduğundan dolayı Vahşetin Çağrısı kitabıyla başlamanızı öneririm. Dili gayet sade ve akıcı. Keyifli okumalar..