Aynı yumurta ikizleri de dahil olmak üzere hiç bir iki kişi aynı değildir. Bu kişiler bedensel ve davranışsal özellikleriyle farklıdır. Psikoloji bu farklılığın neden ve nasıl olduğunu araştırır.
Türkiye ile ilgili kitapta bulunan 77 rekordan bazıları şöyle:
En uzun boylu adam (Sultan Kösen, 2 m 51 cm)
-En büyük elli adam (Sultan Kösen, 28,5 cm)
-En kısa boylu kadın (Elif Kocaman 72,6 cm)
-İlk kadın savaş pilotu (Sabiha Gökçen)
-En fazla beton blok kıran adam (Ali Bahçetepe, 1 dakikada 1,145 beton blok)
-En uzun burunlu adam (Mehmet Özyürek, 8,8 cm)
Kişi başına en fazla ekmek tüketen ülke (Türkiye, 199,6 kilogram)
-Üç portakalı en hızlı soyup yeme (1 dakika 16 saniye)
-1 dakikada en fazla portakal suyunu sıkma (880 mililitre)
En hızlı kolbastı dansı (1 dakikada 320 adım)
-Kürekle üç okyanusu geçen ilk kişi (Erden Eruç)
-Üzerinde en fazla kristal bulunan gelinlik (45 bin 24 kristal)
-1 dakikada en fazla yastık kılıfı değiştirme (7 yastık)
Bir insanın çok iyi matematik yapabilmesi , müzik aleti çalabilmesi , basketbol oynanabilmesi , şiir yazabilmesi vs.
Liste uzayıp gider….
Guinness Dünya Rekorları’na giremediğimiz sürece yetenek değilmiş arkadaşlar 🤭🤭
İmza : Babam 🤷♀️🤭
Banu Özyürek'ten okuduğum ilk kitap olup, kalemine hayran kaldığım öykü kitabı aslında. Hediye edilen, okudukça benim için daha da anlamlaşan kitap.. Öyküleri okumaktan büyük zevk alıyorsanız lütfen okuyun.
Özellikle 'Şehirde bir oda' öyküsü o kadar güzel kaleme alınmış, sade bir anlatım yoluyla, duygu karmaşası beni yazının içine alıp zamanımı durdurdu. Ne diyor yazar;
"Birinin bir adım atması, aslında herkesin bir adım atmaya zorlanması, torbanın sallanması, taşların birbirine çarpması, çarpışan yerlerden kulak tırmalayan sesler çıkması, içeri giren yerler, dışarı fırlayan yerler, yerlerin sızısı, gelecek olmanın korkusu."
Kalemin daim olsun Banu Özyürek..
Keyifle okumanız dileğiyle.
Banu Özyürek uzun zamandır okumak istediğim bir yazardı. Poz’la başlama isteğim de kapağa vurulan yanımdan geldi. Biraz talihsiz bir dönemde okuma süreci uzadıkça uzadı. Lakin her öyküsünde yeni bir katmanla karşılaşmaktan olsa gerek yazarla defalarca tanışmış oldum. Dili, karakterleri, bizlere sunduğu anlar hayli özgündü. Kaçındığımız birçok unsuru öylece okura sunuvermesi şaşırtıcıydı.
Korkularımızı ve kaygılarımızı kaleme alışında haşin bir tutum da buluyorsunuz anlayışlı bir kucaklama da, olmadı sorgulayan ya da kırgın bir yanla kendinizi teselli ediyorsunuz. En azından benim hissettiğim bu oldu. Yaşamın içinde birbirimizi suçladığımız ya da desteklediğimiz birçok detay var. Bu detayların ele alınışı okuru kimi zaman sarsıyor kimi zaman da geçmişten bir his bırakıyor. Evet diyorsunuz bunu görmüştüm, buna şahit olmakla kalmadım başıma da gelmişti.
Buna ek olarak kitap içerisinde çocukluktan yaşlılığa varan bir zaman akışı var sanki. Her yaştan karakterin fikir ve hislerini kavrayabilen bir zihne ait kalem beni mutlu eden. Öyküleri tek tek ayıramayacağım lakin belki yazma çabalarımdan belki aldığım ret maillerinin etkisiyle son öyküye hayatımdan epey bir anı bıraktım. O zaman şuruptan birkaç yudum daha, hop. Deli miyiz divane miyiz? Her zaman.
İzdiham, birbirinden farklı kuşak yazarları ve eserlerini okuyucularla buluşturmak için 28. Sayısıyla çıktı. İzdiham 28. sayısında kapak tasarımına getirdiği farklı solukla edebiyat camiasının ezberlerini bozmaya devam ediyor.
Uzun süre konuşulacak olan kapakta, kara tahtaya yazılan “Sayın Ulaştırma Bakanımız Kavuşamıyoruz” cümlesi dikkati