dünya sığmıyor insana Havel
yüzlerdeki, yüreklerdeki maske
parada kir, suda klor, havada nem
yüksek borsa, alçak basınç
ve kanun hükmünde ihanetler, sahtekâr jestler
insan, sığmıyor insana Havel!
"Annem Kocamustafapaşa’da oyunumda canlandırmak istediğim böyle bir sokakta doğmuş. Çocukluğunda yaşadığı büyük Aksaray yangınını bana anlatırdı, belleğimde aynen duruyor. İlk kıvılcım bu olsa gerek. Oyunu yazarken annemin çocukluğunun ardına düştüm. Kendi çocukluğum da Çanakkale’de, Gelibolu’da, Biga’da benzeri sokaklarda geçti.
Üniversiteye
Sitare! Keşke seninle geçirebileceğim birkaç dakikayı bana verseler de sonra canımı alsalar. Sevgin, gönül denizimde tutuşan bir alev. Ve denizimde şimdi yangınlar çıkıyor.”
O kadar harika bir intizam ve mizanladır ki, başta güneş olarak, küre-i arzdan bin defa büyük o semâvî lâmbalar, mütemadiyen yandıkları halde muvazenelerini bozmuyorlar, patlak vermiyorlar, yangın çıkarmıyorlar. Sarfiyatları hadsiz olduğu halde, vâridatları ve gazyağları ve madde-i iştialleri nereden geliyor? Neden tükenmiyor? Neden yanmak muvazenesi bozulmuyor? Küçük bir lâmba dahi muntazam bakılmazsa söner. Kozmoğrafyaca, küre-i arzdan bir milyondan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşayan güneşi kömürsüz, yağsız yandıran, söndürmeyen Hakîm-i Zülcelâlin hikmetine, kudretine bak, "Sübhânallah" de. Güneşin müddet-i ömründe geçen dakikaların âşirâtı adedince "Mâşaallah, bârekâllah, lâ ilâhe illâ Hû" söyle.