1. Ordunun kumandanı olarak Büyük Taaruza katılan, Yunan kuvvetlerini kovalayarak İzmir'e giren, İngilizlerin İstanbul'u bir türlü boşaltmaması üzerine kuvvetleriyle İstanbul'a girmek ve İngilizlerle savaşmak için can atan Nureddin Paşa için Atatürk'ün kullandığı ifade, "büyük zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri" şeklindedir. Atatürk, Nutuk'ta Nureddin Paşa'nın hiçbir hasenatından bahsetmemekte, sadece kendi gördüğü kusur ve hatalarını sayıp dökmektedir. 3. Cilt
Ali Şükrü Beye karşı resmi tarihin aldığı tavır, onu yokluğa mahkum etmek şeklindedir. Birçok kaynak, onun hakkında susmayı tercih etmiştir. Atatürk'ün Nutkunu inceleyenler, bir çok ferdi meselerden bahsedildiği halde Ali Şükrü Bey'in maruz kaldığı suikastten bir tek kelime bile bahsedilmediğini hayretle görürler.
Sayfa 307Kitabı okudu
Reklam
Soru 47 : Atatürk, devlet eliyle din eğitimi konusunda ne düşü-nüyordu? «Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır, ya bir milleti esaret ve sefalete terkeder. «Efendiler; eğitim kelimesi yalnız olarak kullanıldığı zaman herkes buna kendi dilediği bir anlamı verir. Uzun uzadıya açıklamaya girişilirse eğitimin hedeflerinin, maksatlarının çeşit çeşit olduğu görülür. Meselâ dinî eğitim, millî eğitim, milletlerarası eğitim... Bütün bu eğitimlerin he-def ve gayeleri başka başkadır. Ben burada yalnız yeni Türk Cumhuriye-tinin yeni nesle vereceği eğitimin milli eğitim olduğunu kesinlikle ifade ettikten sonra diğerleri üzerinde durmayacağım. Yalnız işaret ettiğim manayı kısa bir misalle izah edeceğim. Efendiler; yeryüzünde üç yüz milyonu aşkın İslâm vardır. Bun-lar ana, baba, hoca eğitimiyle, eğitim ve ahlâk almaktadırlar. Fakat maa-lesef gerçek olan şudur ki, bütün bu milyonlarca insan kütleleri şunun veya bunun esaret ve zillet zincirleri altındadır. Aldıkları manevî eğitim ve ahlâk onlara bu esaret zincirlerini kırabilecek insanlık meziyetini vermemiştir, veremiyor. Çünkü terbiyelerinin hedefi milli değildir.» (22 Eylül 1924, SD, II, s. 198). *«Atatürk'ün bu düşünceleri istikametinde ya-pılan çalışmaların bir neticesi olarak medreselerin kaldırılmasından biraz sonra açılmış olan İmam ve Hatip Mektepleri kapatıldığı gibi ilk, ortaokul-larla liselerin programlarında mevcut din dersleri de çıkarıldı.» (İslâm Ansiklopedisi, 10. cüz, s. 780)+
Atatürk zamanında ve daha sonra Hasan Ali Yücel ile başlatılan bazı hareketler vardı. Demokrat Parti iktidara gelmesini müteakip bunlara engel oldu. Neydi bunların en önemlisi? Tercüme. Kültürel ve bilimsel ürün yoksa en akıllıca şey tercüme yapmaktı. Rönesans da Arapça ve Yunanca eserlerin tercümeleriyle başarılı olmadı mı? Hatta Hilmi Ziya Ülken'in Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü isimli çok güzel bir kitabı vardır. Çok önemli bir iştir bu. Atatürk bunu yaptırıyor. Hasan Ali Yücel de müthiş sistematize ediyor işi ve şahane bir seri başlatıyor. Sadece Batı kaynakları tercüme ettirilmiyor. Doğu eserleri de tercüme ediliyor. Mesela Mesnevi tercüme ediliyor Farsçadan. Tâberî'nin Tarih al-Rusul va al-Muluk'u (Peygamberler ve Hükümdarlar Tarihi) tarihi çevriliyor. Bütün bunlar niçin yapılıyor? Hem bilgilenelim hem de kendi dilimizle dünya klasiklerini ifade edebilir hale gelelim diye. Klasiklerden sonra Hasan Ali Yücel ansiklopediler hazırlatmaya başlıyor. İnönü Ansiklopedisi hazırlanmaya başlıyor, fakat iktidar değiştikten sonra "Neden İnönü Ansiklopedisi hazırlıyoruz, Türk Ansiklopedisi yapalım" diyorlar. 1940'larda başlayan bir iş 1983'te tamamlanabiliyor. Bu da ülkedeki potansiyelin ne kadar zayıf olduğunun, Atatürk'ten sonra işlerin nasıl yavaşladığının en açık işaretidir. Halbuki onun yaşamında hazırlanan ve tarihte tamamlanabilen ilk Türk Ansiklopedisi olan on ciltlik Hayat Ansiklopedisi'nin yayını 1932'de başlatılıp 1936'da bitirilmiştir!
Anadolu ajansı kanalıyla yapılan resmi açıklamada Atatürk'ün "öz adı" için şu açıklama yapılıyordu: "Anadolu ajansı bildiriyor: 4 Şubat tarihli tebliğde Önder Atatürk'ün öz adının 'Kemal' olarak yazılmış olduğunu gördük. Bu hususta yaptığımız tahkikten böyle yazılış sebep ve temeli anlaşıldı: "İstihbaratımıza nazaran Atatürk'ün taşıdığı "Kamal" adı Arapça bir kelime olmadığı gibi Arapça 'Kemal' ( olgunluk) kelimesinin delalet ettiği manada değildir. "Atatürk'ün muhafaza edilen soyadı, Türkçe 'ordu ve kale' manasına olan 'Kamal'dır. (5 Şubat 1935, Cumhuriyet) 5. Cilt
Serbest Firka daha kurulalı bir ay bile olmadan iktidar kanadının müthiş bombardımanına tutulmuştu. Hele Atatürk'ün Cumhuriyet gazetesinde neşredilen mektupları, yeni partinin akıbetinin hiç de iç açıcı olmayacağının habercisiydi. Atatürk açıktan açığa, "Ben CHF' nin reisiyim. Nasıl benim partime saldirirsiniz?" diyordu. Atatürk, saldırıyı tertipleyenlerin Serbest Fırka sempatizanları olduğunu ima ediyordu. Oysa mahkemeler aksini söylüyordu. Serbest Fırka sempatizanları mahkemelerde beraat etmişti. Perdenin gerisinde bizzat hükümet vardı. Hükümet, Serbest Fırka'yı yemek için bazı hadiseler çıkartmıştı. 4. Cilt
Sayfa 393Kitabı okudu
Reklam
107 öğeden 131 ile 107 arasındakiler gösteriliyor.