“Chuck’ın ölümüne üzülmek istiyordu,kaçtıkları için heyecanlanmak istiyordu,Teresa yanında olduğu için mutlu olmak istiyordu.Ama o kadar çok şey yaşamıştı ki,artık içinde sadece bir boşluk vardı.”
“Aklında ve kalbinde onu ele geçirmeye çalışan duyguların savaşı vardı. Kafa karışıklığı. Merak. Panik. Korku. Fakat hepsinin içinde en ağır basanı ümitsizlikti. Sanki onun için dünyanın sonu gelmişti, hafızasındaki her şey silinmiş ve yerini berbat bir şey almıştı. Tüm bu insanlardan kaçıp saklanmak istiyordu.”
Chuck'a sanki onu yeniden hayata döndürebilecekmiş ya da hayatını kurtardığı ve kimse istemezken onunla arkadaş olduğu için ne kadar minnettar olduğunu ona anlatabilecekmiş gibi sıkıca
sarıldı.
En az ilk kitap kadar harikaydı. Soluksuz okudum diyebilirim. İlk kitabın sonunda olan olaylar zaten direkt ikinci kitaba başlamanızı sağlıyor. İlkine göre biraz karmaşıktı ancak yazarın diline alıştığınız zaman sorun yaşamıyorsunuz. Harika bir kurguydu. İçinde bahsedilen gerçekler beni sarstı çünkü şuanda bizim dünyamız da dijitalleşmeye başladı. Sanal gerçeklikler her ne kadar daha çook fazla bir ilerleme kaydetmemiş olsa da gelecekte en az bu kitapta bahsedilenler kadar ilerleyeceğini düşünüyorum. Okuyanlar ne demek istediğimi, özellikle son sayfalarda bahsedilen konuyla ilgili olan kısmı anlayacaklar. Her şeye rağmen iyiki okuyorum dediğim bir seri oluyor...
Michael öğrendiği gerçekle yaşamaya çalışırken her şey ağır geliyor ve Uyku'ya geçmek istemiyor. Kaine, her Uyku'ya girdiğinde ona türlü türlü kötülük yaptığı için arkadaşlarını Uyanık'ta bulmak için çalışmaya başlıyor. En sonunda bir araya gelen arkadaşlar SAG ile iletişim kurarak başlarına gelenleri anlatıyor ve onları daha da zorlu bir görev bekliyor. Acaba bu sefer Kaine'i yenmeyi başarabilecekler mi?..
Keyifli okumalar dilerim...
" 'İnsanoğlu bizimkine çok benzeyen bir dünya yaratabildiğinde,' dedi yabancı, 'hangisinin gerçek, hangisinin sahte olduğunu bir daha nasıl anlayabiliriz?' "
"Kalbinde bir sancıyla, küçüklüğünde Helga'nın ona sorduğu bir bilmeceyi anımsadı.
O yoğun aksanıyla, ʙɪʀ ᴋᴀᴘı ɴᴇ ᴢᴀᴍᴀɴ ᴋᴀᴘı ᴅᴇɢ̆ɪʟᴅɪʀ, demişti.
Michael da, ɴᴇ ᴢᴀᴍᴀɴ, diye sormuştu.
ᴀʀᴀʟıᴋ ᴏʟᴅᴜɢ̆ᴜ ᴢᴀᴍᴀɴ."