Bazı Dâhiler Sıradan Görünür
Nobel Edebiyat Ödülü'nü almak için Stockholm'e gelen William Faulkner, yazardan çok banka memuruna benziyormuş. "Kravatlı, ufak tefek, sıradan biri" diye tanımladı Lagerkrantz.
Oysa Faulkner'in romanlarını bilenler, onun iç fırtınalarının ve sıradanlıkla hiç ilgisi olmayan olağanüstü yaratısının tanığıdır. Marquez "Bir yazar için Faulkner okumak, hızla gelen bir trenin önüne yatmak gibidir." der. " Etkisinden kurtulamazsınız."
İnsanlardan uzak yaşayan, günlerce süren içki krizlerinde evinin üst katına kapanıp hiç çıkmayan ve aydınlarla, sanatçılarla görüşmeyen, gazetecileri kabul etmeyen Faulkner, çiftçi arkadaşlarıyla at sürerken, biri çiğnediği tütünü tükürmüş ve demiş ki "Gazetede okudum. Sana uzak bir ülkede ödül mü ne vermişler. " Faulkner, Nobel kazandığını böyle öğrenmiş ama hiç ilgilenmemiş. Törene de gitmeyeceğini bildirmiş. Büyük ısrar sonucunda Stockholm' e gitmeyi kabul ettiğinde ise gerekçesi basit "Kızım İsveç'i görmek istedi. Yoksa Nobel'den bana ne!"
Faulkner atından düşüp ölene kadar kır evinde, köylü dostlarıyla birlikte yaşadı. Yüzyılın en büyük romanlarını yazdı ve bir banka memuru sıradanlığında görülen adam, günümüzün Shakespeare'i olarak çağdaş trajedimizi yarattı.
Ortalama insan kalıbına hapsedilmiş bir dahinin hikayesidi bu.
Bir insan her zaman şimdi çektiği sıkıntılardan çok ileride çekebileceği sıkıntılardan korkar. Bir değişikliği göze alamaz da alışık olduğu sıkıntılara dört elle sarılır
“İnsan hayatında zor bir an vardır. O zor anda Tanrı’nın seni bir güreşçiymişsin gibi zor bir rakiple karşı karşıya getirdiğini hatırla. Belki neden diye soracaksın. Zaferi kazanman için yeteri kadar ter dökmen ve eziyet çekmen gerekir.”
“Bana hiçlik mi keder mi deseler, ben kederi seçerim” demesi gibi.
William Faulkner’ ın “Başınıza gelen başınıza geldiğini düşündüğünüz şey değildir.”