Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
336 syf.
·
Puan vermedi
Soyun ve toplumun devamı için bulabildiğimiz en sevgi dolu(!), en güzel en sağlıklı(!) çözüm “aile” gibi geliyor bize. En küçük birim. Bu birim üzerine inşa ediyoruz her şeyi. Soyun devamı önemli bir şey çünkü. Aynı kanı taşıyan bireylerden oluşan bir birim daha güçlü olurmuş gibi. Devamında bu birimi çoğaltıyoruz. Ve millet ırk diyoruz. Aynı gen
Geceye Uyananlar
Geceye UyananlarCahide Birgül · Kafka Kitap Yayınları · 2020267 okunma
Bıkkın ifadeli bir şöförün sürdüğü, üstü kaybolanların fotoğraflarıyla kaplanmış koca araba, bu defasında her şeyden habersiz, işlerine giden insanların oturduğu herhangi bir otobüs değil de, kaybolanların canlı hayalleriyle tıka basa doldurulmuş olarak geçti önümden ağır ağır. İçindekiler beyaza çalan gerilmiş yüzleri, camları yumruklayan derisi solmuş kemikten elleri, sonuna kadar açılmış dişsiz ağızları ve dışarıya yansımayan korkunç çığlıklarıyla bir korku filminden fırlamış gibiydiler. Hiçbiri otobüsün gövdesindeki fotoğraflarına bakarak tanımanız mümkün değildi artık. O kimi gülümseyen, kimi sıkıntılı, kimi aldırmaz pek çok fotoğrafın kendi halindeliği yoktu içerdeki suratlarda. Hepsi korkmuş, hepsi acı çekmiş ve hepsi ölmüştü...
Reklam
Deliliğin çekici bir yanı olduğunu düşünüyorum. Bedenin bir kılıf halinde aramızda olup içinin bizlerin asla ulaşamayacağı bir başka alemde yaşaması, hayatın o müthiş sırlarından biriymiş gibi geliyor bana. Bu iki kutup noktasının yarattığı çatışma tüylerimi diken diken ediyor. Delilerin bir yandan insanı insan yapan pek çok özellikten uzak olması ve hepimizin üzerinde bir yere yerleşmeleri, diğer yandan bedenlerinin onları inatla insan katına çeken zavallı istekleri; acıkmaları, üşümeleri,yaralanmaları... Hızla hırpalanıyor, parçalanıyor ve tükeniyor olmaları. Farkında bile olmadıkları çaresizlikleriyle, onları ışıklandıran aldırmazlıkları arasında sürüp giden bu umutsuz savaş içimi acıtıyor. Ancak bir rüyadaki kadar gerçek olan ve bilinçsizce kılıç salladıkları, yenilmelerinin kaçınılmaz olduğu bu savaşı seyretmek...
Deliliğin çekici bir yanı olduğunu düşünüyorum. Bedenin bir kılıf halinde aramızda olup içinin bizlerin asla ulaşamayacağı bir başka alemde yaşaması, hayatın o müthiş sırlarından biriymiş gibi geliyor bana. Bu iki kutup noktasının yarattığı çatışma tüylerimi diken diken ediyor. Delilerin bir yandan insanı insan yapan pek çok özellikten uzak olması ve hepimizin üzerinde bir yere yerleşmeleri, diğer yandan bedenlerinin onları inatla insan katına çeken zavallı istekleri; acıkmaları, üşümeleri,yaralanmaları... Hızla hırpalanıyor, parçalanıyor ve tükeniyor olmaları. Farkında bile olmadıkları çaresizlikleriyle, onları ışıklandıran aldırmazlıkları arasında sürüp giden bu umutsuz savaş içimi acıtıyor. Ancak bir rüyadaki kadar gerçek olan ve bilinçsizce kılıç salladıkları, yenilmelerinin kaçınılmaz olduğu bu savaşı seyretmek...
Beklemenin bir onuru var, beklemek güçlü bir duygu. Bir gün istediğinizin gerçekleşeceğine yürekten inandığımızı gösteren tek şey ise beklemeye hak ettiği değeri verebilmektir bana kalırsa. Başka hiçbir duyguyu ve hiç kimseyi karıştırmadan beklemek... Ama insanlar çoğu kez bunu başaramıyor. Çareler arayıp sağa sola saldırdıkça sadece inancınızın güçsüzlüğünü ve başkalarının yardımına ne denli muhtaç olduğumuzu göstermiyorsunuz. Daha kötüsünü yapıyor, dileğinizi basitleştirip ayağa düşürüyorsunuz. Sonuçta yeniliyorsunuz.
336 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Pembe bir atkım vardı,el örgüsü. Sanırım anneannem örmüştü. Okula giderken annem sarardı boynuma. Yürümeye başlardım okula, annem öyle sıkı sarardı ki atkıyı,ben yürüdükçe nefesim nemlendirirdi atkıyı. O hissi bilir misiniz? Sıcacık bir his. Kendi nefesinizle karışık yün kokusuyla, soğuk havaya karşı yürümek. O pembe atkı 4-5 yıl eşlik etti bana. Bir atkıydı ve atkı olmanın tüm gereklerini yerine getirmişti. Sonra ömrünü tamamlamış gibi çıktı hayatımdan. Anısı kaldı ama. Pek çok nesne gibi. Bazı nesneler var ki o kadar kolay olmuyor hayatlarımızdan sıyrılıp gitmesi, üzerinden nehirler dolusu zaman akıyor, yanından tanıdık tanımadık onlarca yüz geçiyor da kalıveriyor bir köşede. Haluk, Memo ve Nilüfer’in babalarından kalan kamçılar gibi. On üç tane. On üç ilmek gibi boyunlarında. . Üç kardeş, masanın ayağı kısa diye sıkıştırılan kağıt parçaları misali hayatları. Masanın ayaklarıyla bir arada, ama onlardan çok ayrı.. . Cahide Birgül şu an yaşıyor olsaydı ne olurdu diye düşünüyorum. Bu kitabı okuduktan sonra boşalmış içimle neler derdim ona? Adıyla mı seslenirdim? Olduğu yere gidip kapısında mı beklerdim? Bugün yaşananları hatırlatıp, neden aynıyız diye mi sorardım? ‘O dolmuşların içindeki kayıp yüzler bulunmadı, o okulun önündeki annelerin içi soğumadı’ diye hayıflanır mıydım? Bilmiyorum. Belki sadece susardım yuttuğumuz pek çok şey gibi.. . Ebrahel Lurci kapak tasarımı ve Meltem Gürle ön sözüyle..
Geceye Uyananlar
Geceye UyananlarCahide Birgül · Kafka Kitap Yayınları · 2020267 okunma
Reklam
uyuyanlar uyudu uyumayanlar uyumak üzere uyananlar tekrar uyuyacak ve ben yine geceye terk edildim.
gördüm kuşağımın en iyi beyinlerinin çılgınlıkla yıkıldığını, histerik çıplaklıkla açlıktan geberdiğini, zenci sokakların şafağında gördüm onları bozuk kafalarıyla mal ararken, gecenin makinesinde yıldızlı dinamo ile eski cennetsel bağ için yanıp tutuşan melek kafalı hipsterler, yoksulluk ve paçavralar ve sahte gözlerle şehirlerin üstünde
Uluma (Howl)
“Uluma” (Howl) sadece Beat edebiyatının değil, o güne kadar yazılmış tüm lirik edebiyatın en gaddar dille yazılmış ancak bir o kadar da etkileyici, gözlerimizi kimi zaman yuvalarından çıkaran, kimi zaman ise yaşlarla dolduran şiiridir. Uluma terbiyesizce yazılmıştır, bir Columbia Universitesi mezununa hiç yakışmayacak cinsten dizelerle doludur,
271 öğeden 261 ile 270 arasındakiler gösteriliyor.