Aklınızı başınızdan alacak bir insan avı Doğan güneş karardığında, Geçmiş, çıplak bir kılıç gibi keskinleştiğinde, Japonya artık bir anı değil, kâbus olduğunda,Kaiken’in zamanı gelmiş demektir.
Saat sabahın dördü olmalıydı. Paris ılık, durgun, donuk suları olan bir göl gibi dinleniyordu. Tüm canlılığını kaybetmiş hayalet bir kent... Aynı zamanda, bu terk edilmişlik şehri daha da dokunaklı kılan basit ve yalın bir varlık kazandırıyordu.
Kitabı elinize aldığınızda ilk sayfadan itibaren keyifli bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Olay örgüsü orta kısmından itibaren detaylı bir şekilde ilerlemesine rağmen karakterleri yanınızda hissedecek kadar içine gömülüyorsunuz. Cinayetlere ilgi duyan ve olayıları çözmek için çocuklardan oluşan bir grupla birlikte gerilimli, bir o kadar da keyifli
Beni şaşırtan, yaşamın içindeki ölümün korkunç haksızlığı değildi. Tam tersine. Ne dereceye kadar yaşamın ölümün bir parçası olduğunu, ne dereceye kadar yaşamın küçük bir parantezden ibaret olduğunu anladım. Hiçlik okyanusunda küçük bir erteleme.