Karagöz yaşlı eşeğinin sırtına sucuk yapılan kuru bağırsakları yük­lemiş, sucuk fabrikasına satmaya götürüyor. O dönemde sucuğa eşek eti konmasının yasak olduğu ancak belediyenin bunu yeterince takip etmediği anlaşılıyor. Osmanlı arşivinci eki 1769 tarihli bir belgeden Tokat'ta eşek eti­ni değerlendirilmesinin normal sayıldığını anlıyoruz. "Et Pazarı'nda sa­tılan beygir, öküz, eşek ve katırların her birinden dörder akçe ve devenin birinden yarım kuruş ihtisap eminine verilmesine müdahale olunmaması."
Sayfa 118 - Kitap YayıneviKitabı okudu
Evliya Çelebi'nin anlattığı turşucu dükkanlarında porselen kaplar ve toprak küplerde çeşitli turşular vardı. 18. yüzyılda turşucu esnafı, bakkalların turşu satmamaları için karar çıkartmışlar, karşılığında da sirke satmamayı taahhüt etmişlerdi.
Sayfa 89 - Kitap YayıneviKitabı okudu
Reklam
Yine Amerika kökenli olan kırmızıbiber (Capsicum annuum), karabi­ber yerine ucuz bir baharat olarak 16. yüzyılın başından itibaren Avrupa'da kullanılmıştır. Macaristan'da "Türk biberi" (török bors) adıyla bilinen kırmı­zıbiberden bahseden ilk belge, 1569 tarihli asil bir Macar kadının mektubu­dur. 16o4 tarihli Macarca bir sözlükte de "Türk biberi" yer alıyor
Sayfa 26 - Kitap YayıneviKitabı okudu
Türk mutfağının en önemli etkilerinden,biri kahve kültürü alanında­dır. Ortadoğu'da başlayan kahve tüketme alışkanlığı, 16. yüzyılın ortasında İstanbul'a yayıldı ve ilk kahvehane 1553'te açıldı.
Sayfa 23 - Kitap YayıneviKitabı okudu
İlk adı rahatü'l-hulkum olan lokum, 18. yüzyılda pelte ve köfterden gelişerek ortaya çıkmıştır (Işın 2008: 213-216), 19. yüzyılda İstanbul'u ziyaret eden yabancılar lokumu sevmişler ve yurtdışında ünlenmesini sağlamışlardır. Avrupalı şekerciler taklit etmeye çalışmışlarsa da becere­memişler, lokumu nişasta yerine jelatinle yapmayı denemişlerdi. Türki­ye'den Fransa ve İngiltere'ye lokum ihracı 19. yüzyılın ortalarında başla­mış ve 1870 civarında, Charles Dickens'ın, son romanı Edwin Drood'de değindiği gibi, İngiltere'de bir lokum dükkanı açılmıştı.
Sayfa 20 - Kitap YayıneviKitabı okudu
Baklava, Macaristan üzerinden Avusturya mutfağını etkileyerek, el­malı içle yapılan ve yufkası çekilerek açılan strudel'e yol açmıştır.
Sayfa 19 - Kitap YayıneviKitabı okudu
Reklam
Tatlılar alanında Osmanlıların önemli katkıları olmuştur. Sütlacın atası, Divanü Lugati't-Türk'de anlatılan uwa adlı pirinç tatlısı olabilir (Kaş­garlı Mahmud 1986: I, 90-ı). Aslı "sütlü aş" olan sütlacın adına ilk ıs. yüz­yılda Osmanlı tıp kitaplarında (ör. Mehmet oğlu Eşref, Hazainüs'saadat, XV 32-ı, bkz. Tarama Sözlüğü 'sütlaç' ve İbn-i Şerif: II 306, 345) ve Kaygusuz Abdal'ın şiirlerinde rastlanır.
Sayfa 18 - Kitap YayıneviKitabı okudu
Selçuklu döneminden itiba­ren Türklerle yakın siyasi ve ticari ilişkileri bulunan İtalyanlar, Osman­lı mutfağından en erken etkilenen Batı Avrupa ulusudur. Federica A. Broilo, Venedik'teki Osmanlı usulü yemeklerle ilgili bildirisinde, nar ek­şisi, üzümlü pilav, enginar dolması gibi örnekler vermiştir.
Sayfa 14 - Kitap YayıneviKitabı okudu
Evimiz yerinde duruyor! İşte kapısı. Bu kapıdan içeri girebilirim. Annem de orada, kapıyı açıp beni içeri alır. Hayret, evimiz yerli yerinde duruyor! Merdiven her zamanki gibi gıcırdar. İşte bizim kapımız. Babam her sabah saat sekizde bu kapıdan çıkar. Her akşam bu kapıdan girer. Pazardan başka her gün bu böyle. Babam elindeki anahtar demetini sağa sola sallar, kendi kendine homurdanır. Her gün. Bir ömür boyu. Annem içeri girer, dışarı çıkar. Günde üç kere, yedi kere, on kere. Her gün. Bir ömür boyu. Uzun bir ömür boyu. Bu kapı bizim kapımız. Bu kapının ardında mutfak kapısı gırç gırç eder, bu kapının ardında saat, o kısık sesiyle geri gelmez dakikaları kazır. Bu kapının ardında ben, tersine çevrilmiş bir iskemleye oturup yarış oyunu oynadım. Bu kapının ardında babam öksürür. Bu kapının ardında gevşemiş musluk, fıs fıs su kaçırır; mutfaktaki döşeme çinileri, annem sağa sola bastıkça yerlerinden oynar. Bu kapı bizim kapımız. Bu kapının ardında ölümsüz bir yumaktan bir hayat sağılır. Otuz senedir hiç değişmemiş bir hayattır bu. Değişmeden devam eder. Harp bu kapının önünden geçip gitmiş. Harp bu kapıyı omuzlayıp kırmamış, rezelerinden söküp çıkarmamış. Harp bizim kapımızı olduğu gibi bırakmış, tesadüf, yanlışlıkla. Ben şimdi bu kapıdan girebilirim. Bu kapı bana açılır. Ben içeri girince ardımdan kapanır, o zaman artık dışarıda, sokakta değil, içeride evimdeyimdir. Pul pul dökülmüş boyası, yamru yumru teneke mektup kutusuyla bu kapı, bizim emektar kapımız.
Üzülmekte çoğul kadın, Kahkahasını boğuyor yadırganmamak için Haberler neşter olurken omzunda Işıkları kapatıp saklanıyor karnına. Bir adım yetiyor yüzünü kapatmaya Tezgâh boyunca büyüyor nehir Sığınıyor sebzelere, bıçaklara, Mutfak, devletten daha güvenli geliyor.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.