Aşkın gücü sevilen ile seven arasındaki "bir"leşmeden geliyordu. Birleşen şeyler iki sevgili gibi birbirine denk veya sevilen sevenden üstte ise bu noktada âşık kendini maşuka adamış oluyor, âşık ile maşuk ayrımı ortadan kalkıyor ve âşık vuslattan da, hicrandan da aynı lezzeti alabiliyordu. Böylece aşk, ayrılığı da, vuslatı da ortadan kaldırmış oluyor, seven sevileni ta içinde biliyordu. Kişinin bir isimle yaşaması gibi bir şeydi bu. Kişi her nereye gitse ismini de birlikte götürdüğüne göre isminin ayrılık acısını çekmesi de imkân ötesinde kalıyordu. Vuslat ayrılığın, ayrılık da vuslatın kendisi olunca seven ile sevilen aynileşiyorlardı.
Aşk yolunda olmak veya olmamak, bulmak veya yitirmek, azık veya azıksızlık, nasip veya nasipsizlik ortadan kalkıyor veya olmak olmamaya, yitirmek bulmaya, azıksızlık azığa, nasipsizlik de nasibe dönüşüyordu.
Taçlı, aşkın bir kıskançlıktan ibaret olduğunu söyledi; üç görünümü olan bir kıskançlık. Bunlardan birincisinin halka dönük, ikincisinin âşıka dönük, üçüncüsünün de maşuka dönük olarak ortaya çıktığını anlattı. Halk, âşıkı aşk yüzünden kınayıp dışladığı vakit aslında onu kıskandığı için bunu yapıyormuş. Âşık, sevgiliyi herkesten ve özellikle de rakiplerinden saklamayıp kolluyormuş ki bu, sevgiliyi onlardan kıskandığını göstermesine yarıyormuş. Sevgili, âşıkından öyle fedakârlıklar istermiş ki âşık dönüp kendine bakamasın ve yalnızca sevgili için olsun. Yani sevgili âşıkı bizzat âşıkın kendinden kıskanırmış ki aşk işinde şerik ve ortak ol masın.
Bütün erişilmez sevgilerin büyüklük ve yücelikten kaynaklanmadığını anladım. Letafetten veya aşırı yakınlıktan da sevgiler yeşerebiliyordu. Hatta bunlar gitgide aşka dönüşebiliyor ve erişilmezlik konumuna yükseliyorlardı.
Unutmayın ki Amerika, hâkimiyet fikrini ekonomiden, askeri güçten ve siyasi gelişmelerden ziyade insanlığın algısını yöneterek sürdürmeyi tercih eder. Bu algı Batı'nın Doğu'ya üstün olduğuna herkesi inandırmakla başlar. Böyle inandırmalıyız ki Doğu'nun zenginliklerinden yeterince yararlanabilelim ama Doğu'nun yeniden dirilişine fırsat vermeyelim. Doğu'da terör olmalı ki biz huzura, Doğu'da sefalet olmalı ki biz zenginliğe erişelim. Doğu'da tarih ve sanat eserleri ya tahrip edilmeli yahut kaçırılmalıdır ki dünyada Doğu medeniyetlerine, ondan önce de Sümer ve Babil'e ait bizim güdümümüzde olmayan hiçbir iz kalmasın. Ta ki gelecek Ortadoğulu nesiller kendilerini yetersiz ve az gelişmiş hissedip Batı medeniyetine boyun eğsinler. Bunu bilimle, teknolojiyle, iletişim ve refah düzeyiyle gösterdiğimiz yetmez, bundan böyle kültür ve medeniyet baskısı da oluşturmalıyız. Yeni stratejimiz Ortadoğu'daki medeniyetleri gözlerden gizlemektir. Bölgede sürmekte olan terör, şiddet ve kargaşa bunun için uygun zemini sağlamaktadır. Unutmayın Ortadoğu'da kan aktıkça bizim bizim coğrafyamızda insanlar kanlanıp canlanır. Ortadoğu'yu daima terörist göstermek, İslamiyet'i bir terör dini olarak tanıtmak birincil görevinizdir.