Bir mısra için insanın birçok şehir görmesi, insanlar, şeyler, hayvanlar tanıması gerekir, kuşların nasıl uçtuğunu hissetmeli ve küçük çiçeklerin sabah hangi kıpırdanışla açtığını. İnsanın geçmişi düşünebilmesi gerekir, bilinmeyen bölgelerdeki yolları, umulmadık karşılaşmaları ve çoktandır yaklaştığını hissettiği vedalaşmaları; henüz aydınlanmamış çocukluk günlerini, sevindirici bir şey dediklerinde (bu bir başkası için sevinçti) anlamayıp üzdüğümüz anne babayı; öyle tuhaf, öyle çeşitli ve derin değişimlerle başlayan çocukluk hastalıklarını. Ölmüşlerin yanında oturmuş olmalı, açık pencereli ve kesik kesik görüntülerin olduğu odalarda. Hatıraları olmak da yetmez. Onları eğer çoksa unutabilmek de gerekir, ayrıca tekrar gelmelerini beklemek için büyük sabır ister. Çünkü henüz tam hatıra olmamışlardır. Bunlar ancak içimizdeki kana, bakışımıza ve hareketlerimize dönüşünce ve adsızlaşıp kendimizden ayırt edilmez olunca, ancak o zaman çok ender bir saatte bir dizenin ilk kelimesi onun ortasında ve onların içinden ortaya çıkar.
Rainer Maria Rilke, The Notebooks of Malte Laurids Brigge