Ardıçlarla kaplı düzlüğü ve güneşin altında parıldayıp duran o sarı başlı, pembe başlı, mor başlı dikenleri geçip kırk beş, elli dakika daha yürüdü sonra; soluk soluğa gitti, birazcık dinlenebilmek için büyükçe bir meşenin gölgesine oturdu. Dallardan dökülen yaprak hışırtılarının içine oturmuş gibi oldu aynı zamanda. Otururken elini uzatıp orada otlara da dokundu usulca ve onları incitmekten korkarcasına, nazik bir şekilde defalarca okşadı. Taşlara da dokundu sonra, toprağa da dokundu ve yerkürenin nabzını ölçer gibi, elini bir vakit öylece tuttu toprağın üstünde.
Sayfa 183Kitabı okudu
Kara Gün Dostu
biliyorum matarada su torbada ekmek ve kemerde kurşun değil şiir ama yine de matarasında suyu torbasında ekmeği ve kemerinde kurşunu kalmamışları
Reklam
318 syf.
4/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Bu kitabı dikkatli okuyun.
Amin Maalouf'un romancılığını eleştirecek durumda olmadığım gibi eserin içerik bakımından tarihi gerçeklerle bire bir örtüşmesini de beklemiyorum ancak haksız bir takıntının dile getirilmesi hususunda kendimi sorumlu hissettim. Aslen Lübnanlı olan yazar, Türk tarihi ve hükümdarları hakkında ya eksik bilgilenmeden kaynaklı ya da kasıtlı bir takım hezeyanlara düşmüş. Ona göre Türk orduları zalim, sultanlar ise kifayetsiz, çapsız birer zavallı. Örneğin: Sultan Alparslan; karı kılıklı, Melik Şah; veziri ve karısının elinde oyuncak olmuş kukla, 2. Abdülhamit; zır deli bir cani vs. Yaklaşık dört yüz sene idare ettiği topraklarda, zamanın şartlarında olabildiğince adaletle hükmetmeye çalışmış, hanlar, hamamlar, çarşılar ve meydanlar vs. inşa ederek imar etmiş olan ecdadımızı yerden yere vururken onun onda biri kadar bir sürede ülkesini sömürmüş, katliamlar yapmış, kadın ve kızlarının ırzına geçmiş olan Fransızları methetmekte hiç çekingen davranmayarak bir çeşit 'Stockholm Sendromu' örneği sergiliyor. Öte yandan kurduğu sinsi ve cani teşkilatıyla yüz yılı aşkın bir süre dehşet saçan, İslam ve Türk milletini başına bela olan Hasan Sabbah'ı son derece adil, erdemli, Kur'an'a bağlı bir lider olarak takdim ediyor. Alamut fedailerinin haşhaşi olmadıklarını, biraz katı da olsa samimi bir iman ve fedakarlık örneği göstererek, bu dünyada şeriatı hakim kılmak öbür dünyada ise cenneti kazanmak idealleri ile eylemler gerçekleştirdiklerini de ekliyor. Ne diyelim Allah akıl fikir versin...
Semerkant
SemerkantAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 202062,2bin okunma
... kalın karın altındaki kara toprakta sarı saçlı mavi gözlü bir güzel uyur bu güzele bahar derler bizim bozkırda ...
Sayfa 47 - Bilgi Yayınevi.
160 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
19 saatte okudu
Lise çağlarında elime düşen bir kitabın şairi Hasan Hüseyin.. Şiir biçimi, dili ve imgeleri biraz farklı olsa da olduğunca anlaşılır şekilde yansıtıyor duygu bulutlarını göğümüze..Hapislik görmüş, mesleğinden ayrılmış vaktiyle. Şiirine yansıyan toplumcu yanını kızılkugu kitabında ayân şekilde görüyoruz.. Toplumcu bir şair aslında Korkmazgil, "Sen aşk şiiri yazamazsın" diyor kendine "Çünkü aşk kavganın içindedir" diye nedenliyor. Ama yine de sevdiğine "devrimbiçimim" demekten alıkoyamıyor kendini. Kızılkuğu şiiri muhakkak okunmalı diye düşünüyorum.. "Kuzum benim/ güvercinim / alabulutum"
Kızılkuğu
KızılkuğuHasan Hüseyin Korkmazgil · Bilgi Yayınevi · 1995125 okunma
Dava Şuuru!!!
İslami mücadelenin eşsiz karargâhlarından birisi de kahve-hanelerden çıkarak Allah'ın davasını omuzlayan ve İhvan-ı Müslimin'i kuran altı kişinden birisi olan Hasan el Benna'nın dava arkadaşı İsmail'in evi idi. Sadi Havva anlatıyor: İsmail evlat hasretiyle yanıp tutuşan ve dokuz seneye ya-kındır çocuğu olmayan bir dava adamıydı. En sonunda Allah ona bir kız çocuğunu nasip etti. İsmail, kızına yılların da hasretiyle Ruhiye adını verdi. Kız çocuğu, bir müddet sonra amansız bir hastalığa yakalandı. İhvan ilk kurulduğunda bu altı kişilik ekip, Hasan el Benna'nın öncülüğünde her hafta bir evde ders yapıyor, ümmetin sorunlarını konuşuyor ve kararlar alıyorlardı. Bir akşam İsmail'in evinde toplandılar, ders yaptılar, kararlar aldılar. Dersin sonunda İsmail, dava arkadaşlarına tatlı ikramında bulundu. Hasan el Benna ve arkadaşları evden ayrılırken İsmail, Hasan el Benna'nın elinden tutup: "Üstad, arkadaşlara yarın cenazeye gelmeleri için haber verir misin, kızım öldü." dedi. Hasan el Benna: "İsmail kızın ne zaman öldü." deyince İsmail: "Üstad biz içeride toplantı yaparken." dedi. Hasan el Benna: "İsmail bize niye haber vermedin, biz içeride tatlı yedik." deyince İsmail: "Üstad, kızım öldü; davam değil."
Reklam
1.000 öğeden 891 ile 900 arasındakiler gösteriliyor.