Bana rahmetli dedemden yadigâr, manevi değeri çok büyük, içi altı çizili satırlarla dolu bir kitabı okudum..
Ahmet Mithat Efendi Efendi’nin özel olarak Ekonomi bahsini konu edindiği en eski eserlerinden biri. Günümüzde hala geçerliliğini koruyan İstihdam sorunlarını ele alıyor kitap. 1879 Yılında Tercüman-ı Hakikat Gazetesinde yayımlanmış olan 2 uzun makaleden oluşuyor:
ilki ‘Sevda’yı Sa’y ü Amel’; burada Ahmet Mithat Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu ekonomik geri kalmışlığı düzeltebilmek ve halkın içine düştüğü buhrandan kurtulabilmesi için, çalışmanın ne kadar önemli olduğunu anlatıyor.
İkinci bölüm ise ‘Teşrik-i Mesai-Taksim-i Mesai’ adını taşıyor. Burada özellikle gayrimüslim nüfusa oranla fakir kalmış olan Müslüman halkın çalışmalarını ve sahip oldukları sermayelerini ne yönde kullanmaları gerektiğine dair yol gösteriyor..
Elimdeki nüshanın sol sayfaları Latin harflerle basılı, sağ sayfaları da Osmanlı Türkçesinin harfleriyle yazılmış. Bu yönüyle de faydalı bir çalışma olmuş.
İlk kez bu tür bir kitap okudum. Yeri geldi kelimelerin anlamıyla boğuştum, işaretli satırlardan anlam çıkartmaya çalıştım. Eserin orijinal diline dokunulmamış çevirirken, sadeleştirilmemiş.
120 Yıl öncesine gitmek güzeldi. Merak edenlere önerebilirim..
Bu hatıra kitabın için teşekkürler dedem,
mekanın cennet olsun...
Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna."
Nilgün Marmara
”Bu dünya, yoruldu mu kuşlar konsun diyedir.”
Can Yücel
”Kuş ölür, sen uçuşu hatırla.”
Furuğ Ferruhzad
Ahmet Mithat Efendi, Osmanlı İmparatorluğun ile Türkiye Cumhuriyeti arasında ki geçiş dönemimizin önemli yazar ve düşünürlerinden bir tanesi. Muhalif aydınlardandır.
Bu kitabı ile, "neden kalkınamıyoruz" sorusuna "iş aşkı" açısından bir bakış yapmış. Aslında, "Sevda-yı Sa'y ü Amel"i, "sevda-yı vatan", "sevda-yı hürriyet", "sevda-yı nisa" ile bir tutarak "Akş"ı anlatmış. "Kim neden haz alıyorsa aşk odur", "Neye aşık iseniz onun uğrunda hayatınızı tamamlarsınız" demeye çalışmış.
Sadeleştirilmemiş bir metinden okumama rağmen anlamakta çok zorlanmadım. Lakin bu, lisan-ı Osmaniyye'e vukufiyyetimden değil, anlatımın mana-ı tafsilatına aşinalığımdan kaynaklı bir idrak idi.
Elimdeki nüshanın sol sayfası latin harfleri sağ sayfası ile Osmanlıca harfleri ile yazılmıştı. Bu yönü ile de faydalı bir çalışma olmuş.
Kitap Dünyası'nı da bu itinalı çalışmasından dolayı tebrik etmek gerekir.
İbn Sina'nın da aşk'ın niteliği ile ilgili bir risalesi vardır (Sina: 1953). Bu risalesinde aşkın sadece insanlara özgü bir şey olmadığını; âlemdeki bütün varlıkların âşık olabileceğini söyler. Bitkilerden hayvanlara, taştan toprağa kadar her şeyin âşık olabileceğine inanır. Orkide çiçeği ile insanın konuşmasından söz edilir. Bu çiçek sevilirse, sevgi görürse çiçeğini açar denilir. Ayrıca, İbn Sina aşkı, Allah'ın varlığına delil olarak gösterir. İnsanın kâmil olmasının yolu da, ona göre, aşktan geçer. Aşk'ın niteliğini kavramak, açıklamak çok zordur. Aşkla ilgili yorumlar, olsa olsa, ancak aşkın gizemini artırmaktan başka bir işe yaramaz. Aşk; kavranamayan, açıklanamayan ya da herkesin kendine göre hissettiği bir güzelliktir.
Aşk'ın tanımı, niteliği de değişti. Çağımızda birçok kavramın, gözetimin, yaşamın akışkan hâle geldiğini söyleyen Bauman'ın deyişiyle aşk da, akan değil akışkan, sığ, yüzeysel, gözetilen, başkalarına göre düzenlenmiş, sulandırılmış, kaygan, hızla yüzen bir sevgidir. Çağımızdaki sözlüklerin bu kavramlara yüklediği anlamı en güzel ifadeyle Sombart özetler: Çağımızda aşk “ergenlik dönemi erotizminden başka bir şey değildir” (Sombart, 1998: 66).
Ahmet Mithat Efendi, Hürriyetin Mahiyeti adlı yazısında mutlak hürriyetin sadece Allah'a mahsus olduğunu söyler. “Hürriyet, ilim ve irfan sahibi olanların hakkıdır” dedikten sonra bir merdiven benzetmesi yapar. İlim ve irfandan önce hürriyet isteyenleri, çıkacakları yeri tayin etmeden merdiven arayanlara benzetir. Merdiveni boşluğa dayayanların da yıkılmaya mahküm olduğunu söyler.