Gönül almak; yalancı, koltukçu, dalkavuk olmak demek değil midir? Kuralı yanlış anlamayalım. Bizim kastettiğimiz, yalancılığa düşmeden ve bayağılaşmadan gönül almaktır. Ve bunun mümkün olduğu her durumda uygulamak gerekir.
“Size anlatmak istediğim daha gizemlidir, varlığın köklerine, duyuların ele gelmeyen kaynağına karışmıştır”. Göz ve Tin’in açılış epigrafını oluşturan Cézanne’ın sözleri, Merleau-Ponty felsefesinin temel hedeflerinden birine yani, bir oluş (genèse) düşüncesine denk düşer.
Merleau-Ponty’nin felsefi girişimi klasik estetiğin aksine resim üzerine
Sanat alanının tüketim alanından keskin sınırlarla ayrılmış olarak kendi mantığını izlediği dönemde sanattan beğenilirlik beklenmiyordu. Sanatçılar ticaretten uzak duruyordu. Adorno'nun sanatın "dünyaya yabancılık" olduğu şeklindeki ifadesi henüz geçerliğini koruyordu. Beğenilirlik sanatı bu anlamda bir çelişkidir. Sanat yabancılaştırmak durumundadır, rahatsız, huzursuz etmeli, hatta acı vermelidir. Mekanı başka yerlerdir. Memleketi yabandadır. Sanat eserine halesini veren tam da bu yabancılıktır. Acı, tamamen farklı olanın giriş yaptığı yarıktır. Tamamen farklı olanın olumsuzluğudur sanatın hakim düzene bir karşı-anlatı oluşturmasını sağlayan. Beğenilirlikse aynı olanı sürdürür.
Bilimciler 108 gönüllünün katıldığı bir grup içinde bazı psikolojik testler yardımıyla hastalık şeklinde yalan söyleyen on iki kişiyi belirlediler. Araştırmacılar fonksiyonel bilgisayarlı tomografik (CT) görüntüleme -bu yöntemle farklı beyin bölgelerinin sinirsel aktivitese ölçülür- ile patolojik yalancılarda, beynin prefrontal korteks adı
Büyüdüğünü zannederken un-ufak olan bir ülkenin hikayesidir bu.
Küçülmenin, çağdan korkunun, teslim olmanın, diz çökmenin acıklı macerası.
Kurtarıcılarının ışığına ihanet eden, Güneş Ülkesinin karanlıkta kalmış insanları…
Bir asır önce, kapanık dünyalarını birdenbire aydınlatan çağın ışığından korktular.
Ve kendi gettolarında, kendilerince,