Yüce Allah hakkında “sıfatlar” lafzını kullanma meselesine gelince bu muhal bir şeydir, caiz değildir. Çünkü Allah Teâlâ indirdiği kelâmında kesinlikle ne “sıfatlar” ne de “sıfat” lafzını kullanmıştır. Yine Hz.
Peygamber’den (s.a.) Allah Teâlâ’nın sıfat ya da sıfatları olduğuna dair bir söz asla gelmemiştir. Evet, böyle bir şey sahabeden de, tabiînin önde
gelenlerinden de, hatta tabiînden sonraki neslin önde gelenlerinden de
asla rivayet edilmemiştir. (...) Eğer biz, “Bu lafzın kullanımının terkine dair kesin bir icmâ vardır.” dersek, elbette doğru söylemiş oluruz. Dolayısıyla “Sıfatlar” lafzının kullanımını kabul etmek ve buna inanmak doğru değildir. Bilakis bunları kabul etmek ve buna inanmak çirkin bir bidattir.
Sayfa 36 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, Cilt IIKitabı okuyor
Allah’a yemin olsun ki şayet biz hıristiyanları görmemiş olsa idik, âlemde bu delilikleri (teslis ve hulûl) mümkün gören bir aklın bulunduğunu asla onaylamazdık. Aşırılığa düşmekten Allah’a sığınırız.
Sayfa 274 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, Cilt IKitabı okuyor
Sonra Eş‘arî ortaya çıkarak -arsızlığı, İslâm ve Müslümanlarla ilgisizliği nedeniyle- Allah Teâlâ’nın bu sıfatlarla, kadîm mânalar sebebiyle nitelendiğini ileri sürdü.
Sayfa 296 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, Cilt IKitabı okudu
Kâdı'l-Kudât Abdülcebbâr'ın, mensup olduğu Mû'tezile mezhebinin düşünce sistemini sistematik bir biçimde açıklamaya çalışması ilgi çekicidir. Usûli'l-Hamse (Beş Usûl) fikri ondan önceki Mû'tezilî âlimler tarafından işlenmiş olsa da bunlar Kâdı Abdülcebbâr'ın Şerhu'l-Usûli'l-Hamse'si kadar sistematik