Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

akif

akif
@arkturuslu
41 okur puanı
Haziran 2018 tarihinde katıldı
“Kendimizde mevcut olandan daha derin bir marifetin aletlerini kullanmak hepimiz için tehlikelidir.”
Reklam
Araştırmacılar uygun bir eğitimle İQ değerlerinin önemli ölçüde yükselebileceğini göstermişlerdir. Nature dergisinde yayınlanan iki yüzden fazla araştırmanın yakın tarihte yapılan istatistiki bir incelemesinde, Bernard Devlin genlerin İQ'ya yüzde 48'den fazla etkili olmadığı sonucuna varmıştır. Yüzde elli ikisi doğum öncesinin, çevrenin, ve eğitimin bir fonksiyonudur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Makro-kozmik etkileri etkileyemeyiz ama disiplin ve bilgi, kendi iç dünyamızın mikro-kozmik tepkilerini ciddi oranda değiştirebilir. Majikal faaliyetlerimizle kaderi etkileyemeyiz, kendimizi etkileriz; çağırdığımız etkilerle uyum içinde olan yönlerimizi güçlendiririz.
Astrolojik doğum haritası, bir ruhun aktif enkarnasyonunda üzerinde çalışması gereken karmayı okumada kullanılabilir. Bu haritayı inceleyerek belirli problemlerin ruha zorluk çıkaracağını ve belirli olumlu etkilerin de ruha ilerlediği yolda yardımcı olacağını görürüz. Eğer okültist isek biliriz ki bu koşulların kökleri geçmiş eylemlerdedir. Bu nedenle doğum haritasını geçmişte başlatılmış koşulların sonucu olarak görürüz ve bir hayatın astrolojik meselelerine karma açısından, tepki ve farkındalıkla nötralize edilecek şeyler olarak yaklaşırız. Bu nedenle zararlı gezegenleri düşman olarak değil, karmanın araçları olarak görürüz ve onlardan aydınlanma, farkındalık ve disiplin edinmeye çalışırız.
Reklam
Zihni bulandıran bir şey. Roma’nın en yüksek, en şerefli devrinde, büyük Julius devrilmeden hemen önce mezarlar boşalmış ve kefenli ölüler Roma sokaklarında sızlanıp inildemişlerdi. Yıldızlardan ateşli kuyruklar peyda olmuş, çiy yerine kan yağmış, güneşte felaket alametleri belirmişti. Deniz saltanatı emrinde olan ay da tutulmuş, kıyamet günü gelip çatmış gibi kapkaranlık olmuştu. Yer, gök ikisi birden, kaderin hep önünden gider ve yaklaşan uğursuzluğu olmadan haber verir gibi, aynı korkunç hadiselerin bizim tarafımıza, bizim halkımıza da gelmekte olduğunu gösteriyor.
Transandantal Meditasyon ne bir tefekkür, ne de bir konsantrasyon sorunudur. Tefekkür ve konsantrasyon süreçlerinin her ikisinin de zihni şuurlu düşünme seviyesinde tutmala­rına karşılık, Transandantal Meditasyon sistematik ola­rak zihni, düşüncenin kaynağına, yaratıcı zekânın saf alanına götürür.
Bir düşünce empülsü, aynı bir hava kabarcığının denizin dibinden yola çıkması gibi, içerimizdeki suskun yaratıcı merkezden yola çıkar. Yükseldikçe büyür; zih­nin şuurlu seviyesine vardığında, bir düşünce olarak ayırt edilecek kadar büyümüştür ve oradan da sözlü ifadeye ve faaliyete dönüşür. Dikkati içeriye çevirmek, zihni, bir düşüncenin şu­urlu seviyede deneyimlenmesinden daha aşağıla­ra, bu düşüncenin daha ince hallerine götürür, ta ki zihin düşüncenin kaynağına varana kadar. Zihnin bu içeriye doğru yürüyüşü, şuurlu zihnin genişleme­siyle sonuçlanır. Bu teknik, Transandantal Meditasyon olarak tanım­lanır.
Birbiriyle sempati hali içinde bulunan kimseler için me­safe bir engel teşkil etmez. Bütün düşünceler, bütün izle­nimler, hattâ bütün emirler zaptedilebilir, ve bilhassa gerçek bir ihtiyaca cevap veriyorlarsa yerine getirilirler. Sem­pati çoğaldıkça nakil işi kolaylaşır. Sempati zayıfsa nakil tam olarak yerine gelmez, ama yavaş yavaş bir düzen ku­rulur; sonra nakil kendini oluşturmaya meyleder ve sonun­da oluşur.
Bir kimse, düşünce yoluyla, uzaktaki falanca yerde gö­rünmek yahut şiddetle orada olmak isteyince, kendini tem­sil eden ve olmayı arzu ettiği yere ulaşan bir düşünce-formu (form-pensee) yaratır.
Reklam
Messing, “Ne gariptir ki” diyordu, “Düşünceleri en kolay zaptedilenler sağır ve dil­sizler oluyor. Herhalde, onların bizlere nazaran daha gör­sel olarak düşünmelerinden dolayı.”
Wolf Messing
Messing, “İnsanların düşünceleri bana resimler şeklinde geliyor. Çoğunlukla, belirli bir eylemin ya da yerin görüntü­lerini görürüm” diyordu. Messing'in daima üzerinde durdu­ğu bir husus da düşünceleri okuma yeteneğinin herhangi bir doğaüstü ya da gizemli yanı olmamasıydı. Telepatinin, sadece doğal yasaların kullanılmasını kapsayan bir olgu olduğunu ısrarla tekrarlardı: “Kendimi, önce belirli bir gev­şeklik haline sokuyorum. Bu halet içerisindeyken duygu ve güç topladığımı deneyimliyorum. Bundan sonra telepatiyi gerçekleştirmek artık kolay oluyor. Hemen hemen her dü­şünceyi zaptedebilirim. Verici’ye dokunmam halinde, gön­derilmekte olan düşünceyi genel 'parazit’ten ayırt etmem kolaylaşıyor. Fakat, temas benim için bir ihtiyaç oluştur­maz.”
Türkiye, yurdumuz çalışkanlar ülkesi, zenginler ülkesi olmalı! Milletçe böyle bir çağda, böyle bir devir içinde olmalıyız. Böyle bir devri yüceltmeli, böyle bir devrin tarihini yazmalıyız. En büyük makam, en büyük hak kimindir böyle bir devirde? Çalışkanlarındır elbet! Çalışmak ve daima başarı aramak... Bu, temel bir ilkemiz olmalıdır. Hayat demek mücadele demektir, çarpışma demektir. Hayatta başarı mücadelede başarılı olmakla mümkündür. Zafer, “zafer benimdir” diyebilenindir; başarı “başaracağım” diye başlayanın ve “başardım” diyebilenindir.
Sırt üstü yatıp çalışmadan yaşamak isteyenin, bizim toplumumuzda yeri yoktur, bir hakkı da yoktur. Bu vatan bizden çalışmak ister; kuru söz değil, iş yapmak ister. Öyleyse çalışacaksın, çalıştıracaksın, adam gibi yaşamak için, gerilikten kurtulmak için. Çalışmadan yaşayanları, çıkar sağlayıp zenginleşenleri milletin de, insanlığın da düşmanı bilecek, onlarla mücadele edeceksin.
Hiçbir millet yoktur ki, ahlak esaslarına dayanmadan ilerleyebilsin. Öyleyse bilim ve teknikte ileri olmakla birlikte aynı zamanda ahlaklı, sağlam karakterli bireyler olacağız. Yüksek kültürde ve yüksek erdemde dünya birincisi olacağız.
199 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.