Nefsi arzu ve isteklerine esir olmuş, gırtlağa kadar günaha batmış, maddi ihtiyaçların baskısı altında ezilmiş olan çağdaş insanın, kendisini hür sanması, sadece bir vehimden ibarettir ve şaşılacak birşeydir. O ki ruhunun maddeye esir olduğunu bildiği halde, bedenin hürriyetiyle avunuyor ve bununla teselli bulunuyor.
Son iki asır içinde, dünyanın her tarafından yükselen hürriyet nidaları, aslında ruhların esaretini dile getiren acıklı çığlıklardır: Meteryalist (maddeci) zihniyetin esiri ve maddi ihtiyaçların mahkumu olan zavallı kalabalıklar, ruhlarını beden zindanından nasıl kurtaracaklarını da bilmedikleri için
“Hürriyet, hürriyet!” Diye feryat edip duruyorlar.
Tüm sorumluluğu kendi üzerine alan ve çocuklarını her türlü sorumluluktan kurtaran anne ve babalar, kendi yaşamını biçimlendirmekten aciz, sürekli başkalarının yönetiminde olmaya yönelik bireyler yetiştirirler.
İbni Abbas der ki: Cehennem simsiyah ve karanlıktır. Ne bir ışık, ne de bir aydınlık vardır. Yüce Allah’ın ifade ettiği gibi: “Onun yedi kapısı vardır. Her kapıya onlardan ayrılmış belli bir pay vardır.” (Hicr,44)
Her kapı üzerinde 70 bin dağ ve hepsinin üzerinde ateşten 70 bin çukur bulunmaktadır. Her ateş çukurunda 70 bin gedik ve her gedikte 70 bin vadi bulunmaktadır. Her vadide 70 bin ateşten Konak ve her Konakta 70 bin ev, her evde ise 70 bin zehirden tepe vardır. Kıyamet günü geldiğinde Cehennemin üzerinden örtü kaldırılır.
Dünyadan uzak durmak hem bedeni hem de kalbi huzura kavuşturur. Buna karşılık dünya tutkunluğu keder ve üzüntüyü arttırır. Dünya sevgisi, her günahın başıdır, ondan uzak durmak da her iyilik ve ibadetin ilk adımıdır.