Bu kitabı okumadan önce Şems ve Mevlana'nın birbirini sevmesi dışında hiçbir şey bilmiyormuşum, ne kadar yazık oyle değil mi? Bir çoğumuz aşkı cinsiyete ve fizikselliğe bağlarız ve başka yönlerini düşünmeyi ve düşünenleri de dışlar ve hor görürüz. Umarım aşkın gözyaşları 'nı okuyunca az da olsa şu önyargı hastalığımızdan kurtuluruz.
Gelelim kitabın konusuna, şöyle ki tebrizi Şems ;sivri dilli, gözü pek, cesur, dindar, hırçın ve siyah bir feracesinden başka hiçbir şeye sahip olmayan bir insandır. Hayatı boyunca kendine bir can yoldaşı bulma ümidiyle dolaşır durur, ta ki Mevlana' yı bulana dek. Belli bir süre sonra haldeş olur, konuşmadan anlaşır, inzivaya çekilirler. Fakat halk Şems'i istemez ve ona suikastler düzenlerler. Bunun üzerine Şems Mevlana 'sını terk eder. Mevlana her yerde Şems' ini, güneşini, aratır ve konyaya getirir.
Şems bir can yoldaşı ararken şöyle bir soru sorulmuş ona ;yoldaşını bulmak için neyini verirsin. Şems: başımı veririm der. Ve o gün gelir 7 cellat Mevlana'nın güneşine kıyar baltayı ensesine indirirler. İşte o zaman Mevlana Güneşsiz kalan bir gül gibi gün geçtikçe solmaya başlar...
Mükemmel ötesi bir kitap kesinlikle okuyun (son sayfaları okurken yalnız olursanız gözyaşlarınızı saklama ihtiyacı hissetmezsiniz)