Kemalizm kelimesi ilk olarak İngilizler tarafından, sistemli bir propaganda aracı olarak çıkartılmıştır. 1926'dan beri özellikle kullanılan bu kelime ve arkasında suni bir şekilde yapılandırılmaya çalışılan ''ırkçı milliyetçilik'' ideolojisinin Atatürk İlke ve İnkılapları ile alakası olmadığı halde, bu ilke ve inkılapları değersizleştirerek faşist bir odak oluşturmak ve tekke ve zaviyelerin kapatılması ile güç kaybeden tarikatları bu odak karşısında birleştirmek adına organize etmek için bu kelime sistemli olarak kullanılmıştır. Nazım Hikmet 1954 yılında Budapeşte Radyosuna yaptığı konuşmada konuyu çok net açıklamıştır.
Şeriat düzeninin özlemini duyan laiklik karşıtı akımlar, iktidar çevrelerinin de desteği ve bazı İslam ülkelerinden akıtılan büyük paralarla gün geçtikçe güçlenmekte ve örgütlenmektedirler. Bunlar, imam-hatip liseleri mezunlarına üniversite kapılarının açılmasından sonra devlet mekanizması içinde kadrolaşmaya ve kilit mevkilere gelmeye başlamışlardır. Böylece, devlet ve toplum içinde vakıflarıyla, bankalarıyla, şirketleri ve yayın organlarıyla büyük bir anti-laik güçler yumağı oluşmuştur.
İşlerin bu noktaya gelmesinde 12 Eylül dönemi yöneticilerinin de sorumluluk payları olduğunu söylemek gerekir. ''Atatürk ilke ve inkılapları''nı dillerinden düşürmeyen bu yöneticiler, yerleştirmeyi tasarladıkları yeni devlet düzenine bir dayanak olarak toplumda din duygusunun güçlenmesinde yarar görmüşlerdir. Ülkedeki irtica hareketlerine arka çıkmayı istememiş olsalar da, bugün sık sık tekrarlanan deyimle ''birlik ve beraberlik'' içinde ''sessiz ve uysal'' bir toplum yaratmak için din eğitiminden ve ideolojisinden yararlanmak istediklerini söylemek herhalde yanlış sayılmaz.