Sıcak ve dinlendirici, unutma gibi, uyku gibi, ana kucağı, ana rahmi gibi...
Marie Beyoğlu'ydu. Çalışkan, başka türlü yapamadığı için eğlenmeğe hazır ve her türlü dostluğa hiç kaynaşmaksızın amade, kimim düşüncesinin üstünde ve ten hazlarının ötesinde her şeye kayıtsız yarı kanser, yarı sömürücü hayatıyla Beyoğlu. Küçük atölyeler, acayip randevu evleri, daha acayip aşk tellalları, sonu olmayan evlenmeler, bir ucu mahkemelerde öbür ucu sonsuz anlaşmamazlıklarda ve cinayetlerde, intihara çok benzeyen istifalarda biten muaşakalar, ezanla çan sesinin birbirini karşıladığı sabah ve akşamlar, iç içe hurafeler, birkaç dilde teşekkür ve küfür, bir dilden öbür dile aktarılmış şakalar, her cinsten kalabalığın doldurduğu falcı odaları, hülasa insiyaklarımızın olduğu kadar hayatımızdaki karışıklığın da bir ahtapot gibi sayısız kollu mezbelesi.
Reklam
Daima zihnimin bir köşesinde yaşadım.
İnsan hayatından memnun olmayınca mazisini âdeta inkâr ediyor.
Gerçekten çocukluğundaki kahvaltı sofrasındaymış gibi, büyükçe, kenarı yaldızlı, içi küçük Japon gülleriyle süslü bir zeytin tabağını gözlerinin önünden iterek olduğu yerde doğruldu.
Gözleri hâlâ kapalıydı; sanki bir lahza evvel ayrıldığı hayallerle beraber, onlar tarafından yedilerek kendi içine ve günlük hayata girmek istiyordu. Fakat sahne bomboştu. Son ışıklar sönmüş, son efekt de kaybolmuştu. İçinde bütün o hareketlerden, kalabalıktan ve karışık hislerden -çünkü bunaltıya yakın ve tahlili güç, bir ucu müphem, derin özleyişler ve kederlerle çalkalanan bir his bu uyanış anını hep beraberce dokumuş gibiydiler- sadece bir ezinti, bir nevi deniz mağarasına benzeyen besleyici, sıcak ve çok rahat bir vasattan kopmuş olmanın duygusu vardı. Bununla beraber uyanan adamda bütün bu karışık duygular şimdi aşikâr bir özleyişti. "Muhakkak doğduğum zaman da bunu duymuş olmalıyım."
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.