Edebiyatımızda öykücülüğüyle kıymetli bir yer edinen Mustafa Kutlu'nun en ünlü eserlerinden biri olan Uzun Hikâye ile sonunda tanıştık. Kutlu'dan daha önce gezi yazısı türünde iki eserini okumuş ve kalemiyle sıkı bir bağ kurmuştum. Bu eserinde de anlatım dili aynı. Sade ve incelikli.
Uzun Hikâye, bir öyküden çok novella ile roman arasında bir yerde konumlanıyor. Roman kadar derinlikli bir olay örgüsü yok. Bir baba oğul öyküsü okuyoruz. Zamanın birinde, kasaba kasaba dolaşan göçebe bir aile hikâyesi bu. Varılan her kasaba yeni bir tecrübe. Sevginin, insanlığın, dostluğun, hayatta kalmanın, direnmenin, dik durabilmenin ve umudun öyküsü bize anlatılanlar. Kutlu'nun samimi ve sımsıcak bir dili var. Sizi kolayca öyküsüne bağlayabiliyor. Geçmişe dönük anlattığı farklı insan tiplemelerinin hikâyeleri bize çok yakın. Her satırında ayrı bir hüzün var. Finali de bir o kadar dokunaklı.
Kutlu'nun kullandığı dil oldukça sade ama tek bir cümlesiyle dünyaları anlatabiliyor. Duyguları okura geçirme konusunda fazlasıyla başarılı buldum. Eserin bu kadar çok okunuşunun nedeninin de bu olduğunu düşünüyorum. Bir diğer not da mekâna: Kutlu, öyküde geçen mekânları tamamen kurgulamış. Fakat asıl başarısı kurguladığı kasabaların Anadolu'daki herhangi bir kasaba olduğuna okuru inandırması diye düşünüyorum. Mutlaka okunmalı.