"Aynen öyle de, geçmiş ve gelecek elemli saatleri -ki hiç ve madum ve yok olmuşlar- şimdi düşünüp sabırsızlık göstermek ve kusurlu nefsini bırakıp, Allah'tan şekva etmek gibi "Of, of" etmek divaneliktir." (Gençlik Rehberi - 47)
Marifet tahakkümle değil, lütufla ıslaha çalış
Zira malûmdur ki: Adavet ve muhabbet, nur ve zulmet gibi zıddırlar. İkisi, mana-yı hakikîsinde olarak beraber cem' olamazlar. Eğer muhabbet, kendi esbabının rüçhaniyetine göre bir kalbde hakikî bulunsa, o vakit adavet mecazî olur; acımak suretine inkılab eder. Evet mü'min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır. Onun için nass-ı hadîs ile: "Üç günden fazla mü'min mü'mine küsüp kat'-ı mükâleme etmeyecek." Eğer esbab-ı adavet galebe çalıp, adavet hakikatıyla bir kalbde bulunsa; o vakit muhabbet mecazî olur, tasannu' ve temelluk suretine girer. Ey insafsız adam! Şimdi bak ki: Mü'min kardeşine kin ve adavet ne kadar zulümdür. Çünki nasılki sen âdi küçük taşları, Kâ'be'den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud'dan daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de: Kâ'be hürmetinde olan iman ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ı İslâmiye; muhabbeti ve ittifakı istediği halde, mü'mine karşı adavete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusuratı, iman ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu aklın varsa anlarsın!.. Evet tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbü ister.
Sayfa 263
Reklam
Ey mü'mine kin ve adavet besleyen insafsız adam! Nasılki sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz masum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın, ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semavata işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ bir tek masum, dokuz câni olsa; yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz. Aynen öyle de: Sen, bir hane-i Rabbaniye ve bir sefine-i İlahiye olan bir mü'minin vücudunda iman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi dokuz değil, belki yirmi sıfât-ı masume varken; sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adavet bağlamakla, o hane-i maneviye-i vücudun manen gark ve ihrakına, tahrib ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şenî' ve gaddar bir zulümdür.
Sayfa 263
Biraz da Platon...
"Aslında Yasam Sonrası değil," dedi Nene hiritili bir sesle. "Çünkü ayn zamanda Yasam Öncesi, anlıyot musun? Yani 'orta' dır" (...) "Her neyse, buradaki her şey evrenin geri kalan yerlerinde olduğundan daha sıcak ve parlak, daha gerçektir." "Pekâla," dedi Milo, "yani burada, Yaşam Sonrasında gördüğüm bir köprü, Dünya'da gördüğüm köprülerden daha gerçek." "Hiç fena degil," dedi Nene. "Aynen öyle," dedi Anne. "Burada gördüğün şey bir köprü fikridir. Ya da kaşık. Her şey saf form halindedir."
Aynen öyle çocuğum
Sonuçta yıkmak ve bozmak zordu, ama yıkıp yaktığını yeniden inşa etmek o kadar da kolay değildi.
Aynen öyle.
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.