Çocukluk travması
Sigarayı bırakamıyorum, bağımlıyım, çok denedim ama olmuyor, imkansız vs. diyenler bana hikaye anlatmayın. Sigara bağımlılığı da bir şey mi? Siz hiç emzik bağımlısı oldunuz mu? Üstelik bu bağımlılığınızdan cebren ve hile ile koparıldınız mı? Füsun Genç… Ben bir bağımlıydım. Emzik bağımlısı… Tam beş yıl, dört ay, 23 gün emdim. Hayatımın en acı ve
Bugüne bayram diyorlar...
Bana bugün eğitimimin son durumu hakkında bir sürü gereksiz soru soruldu. Bu yetmezmiş gibi evlilik şakalarına (!) maruz kaldım. Annem turşumu kuracak dememe rağmen bunu sürdürdüler. Zorla bir şeyler yedirtmeye çalıştılar. Sabah erken saatlerde kahvaltı yapmamın yanına bu eklenince midem çok kötü oldu. Daha iyi olmak için ilaç aldım bir halta yaramadı. Midem daha kötüye gittiği için annemin yemeklerini doğru düzgün yiyemedim. Sırf rahmetli nenemle aynı isme sahip olduğum için ve az da olsa onu anımsattığım için nenemin eltisinin tuhaf sevgi gösterisine maruz kaldım. Neyseki sağ kurtuldum. Sabahtan beri, bayram vesilesiyle, gerekli gereksiz bir sürü insana maruz kalmam yetmiyormuş gibi şu saate bile bayram ziyaretine gelen akrabalarla ilgilenmek zorunda kalıyorum. Annem şimdi mutfağa geldi 'gel misafirlere görün' dedi. Ve maalesef Gidiyorum...
Reklam
Bir bayram sabahına uyanıyorum, sıradan bir sabaha uyanır gibi. Oysa bayram sabahlarına her zaman farklı uyanılırdı. Neşe, coşku, sevinç, heyecan, mutluluk… Dünyada güzel olan ne kadar duygu varsa içinde barındırırdı bayram sabahları. Aklıma gelen bir düşünceyle portmantoya koşuyorum. Kapağı açıyorum büyük bir beklentiyle. Stilettolar, sneakerlar,
BEYZA ALKOÇ - BUL BENİ
Şarkılar bir bir ilerlerken bedenim burada olsa da ruhum bambaşka yerlerde, bambaşka meselelerinin hesaplaşmalarındaydı. Bir kaç say sonrasını düşünüp duruyordum. Annem eve kucağında Deha Yener'in bebeğiyle gelecekti. Baran hala ortalarda olmayacaktı, ki bundan umudumu zaten kesmiştim. Üniversite dönemim başlayacaktı. Artık Deha Yener ile aynı evde yaşıyor olacaktım. Baba da diyecek miydim ona? Belki o da bana Mavi derdi?
BEYZA ALKOÇ - BUL BENİ
"Kaybının tam onuncu gününde," dedi bu sefer daha sesli, daha kararlı ve daha öfkeli bir tonda, "Bedenini ormana yakın bir gölün içinden çıkardılar." Bu sefer sarsılan bendim. Elim korkuyla ağzıma gittiğinde duyduğum sona inanamıyordum. Ablasını kaybettiklerini konuşmanın gidişatından anlamıştım elbette ama on dört yaşındaki bir kızın ölü bedenini bir gölün içinden mi çıkarmışlardı? "Öyle bir kader ki..." dedi Aziz Ata öfke ile burnunu çekerek, "Annem acı haberi alıyor ve doğum sancıları başlıyor. Babam morgda büyük kızının ölü bedenini teşhis ederken annem aynı hastanede beni doğum yapıyor ve ben dünyaya geliyorum." İnanamıyordum duyduklarıma ama söyleyecek hiçbir şey de bulamıyordum. Ne denirdi ki böylesine büyük bir acının karşısında? Ne söylenirdi? Ben donakalsam da Aziz Ata susmak istemiyordu, bir kere başlamıştı ve anlatmadan durmayacaktı.
Jane Birkin
Günlüklerini tekrar okuduğun zaman “hep aynı insan, hep aynı şikâyetler” diyordun, neydi bu şikâyetler, hep yalnızlık mı? Tam bilemiyorum… Çocukken “ben” demekte çok zorlanıyordum. Hep “siz” diyordum. Annem, “niçin ‘ben’ demiyorsun” diyerek beni azarlıyordu. Ya siz diyordum, ya da “gidiliyor”, “geliniyor”, “hissediliyor” gibi belirsiz özne kullanıyordum. İnsan yatılı okulda, herkes uyurken kendini çok yalnız, zavallı hissediyor. Uykusuzluktan yorgun düşsem de daha büyük kızlarla etüde kalıyordum ve kendimi ölü bir çantaya benzetiyordum. Tekrar okuduğumda, bana çok melodramatik geldi. Öyle yazmışım, “ölü çanta”. Ve o günlerdeki bütün günlükler, hüzünlüyken yazılmıştı. Dolayısıyla, insanın kendisiyle ilgili iyi bir intiba uyandırmıyor. İnsan neşeliyken, yazmaya vakti olmuyor. Dolayısıyla sadece acıklı, sefil düşünceler, hisler, intibalar…
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.