96 Tahrîm, 66/10. Hz. Lût'un karısının, onlarla birlikte başına gelenin onun da başına geleceğinin söylenmesin sebebi olarak, kadının hak bâtıl savaşında hakkın yanında durmayarak tarafsızlığı seçmesi gösterilebilir.
Bilindiği kadarıyla Hz. Lût'un eşi eşcinsel değildi. Zira kadının eşcinsel olması durumunda Hz. Lût'un onunla evli kalmasının imkânı bulunmadığından, burada da tıpkı Firavun'un karısı veya Hz. İbrahim'in babası gibi bir durum olduğunu düşünebiliriz.
Yani Hz. Lût'un karısı, böyle bir şeyi yapmasa da düşünce ve taraftar olarak kavminin önde gelenlerinin temsil etmiş olduğu azgın tarafla birlikte durmayı tercih etmiş olabilir. Kadının o sınıfın içerisinde kalmış olması, hatta bu azgın gruptan sonuna kadar ayrılmamış olması, yapılanlara en azından ses çıkarmamış olması mutlak manada alenî olarak işlenen zulme ortak olmuş olmasını iktizâ eder.
Mamafih hak bâtıl savaşında taraf olmanız gereken yerde tarafsız kalmak demek, karşı tarafta durma anlamına geleceğinden, bu kişilerin bertaraf olmasının yolu açılmış demektir.
Anne-baba, baba-oğul, karı-koca arasındaki dinsel uyuşmazlık örnekleri Kur'an'ın gündeme getirmiş olduğu örneklemlerden birisidir.
Bilindiği gibi Kur'an, genellikle eşler arasında inanç birliği varsa zevc' kavramını, yoksa ‘imrae' kelimesini kullanmaktadır. Hz. Nuh ve Hz. Lût'un eşleri için bu ifadelerin kullanılması manidardır. Ancak az da olsa çocuk sahibi olunamayan evliliklerde eşlere 'imrae' lafzı da kullanıldığı görülmektedir.
(Bkz. Mustafa Öztürk, Cahiliyeden İslamiyet'e Kadın, Ankara 2016, s. 142-143).