Nagehân: Ansızın, birdenbire.
Şehâmet: Zeka ile beraber olan cesaret, aklın kontrolünde olan yiğitlik.
Hamûle: Yük.
İhâta: Etraflı şekilde kavrama ve anlama.
Tahassür: Hasret çekme.
Mesâme: Gözenek.
İndifâ: Lav püskürtme.
Lâyemut: Ölümsüz, ebedi.
Celâdet: Boyun eğilmemesi gereken yerde gösterilen şuurlu cesaret, yüreklilik, yiğitlik.
Memleha: Tuz çıkan yer.
İnkiyat: Boyun eğme, baş eğme, itaat etme.
Mükevvenat: Varlıklar, yaratılmış şeylerin tamamı.
Şehrâyin: Gösterişli şenlik.
İhtizaz: Titreşim.
Mehip: Görünüşü çekinme, ürperme ve hayranlıkla birlikte saygı uyandıran, pek heybetli.
Nizâ: Çekişme, kavga.
Zâd ü zahîre: Azık ve yiyecek.
Miyâne: Ara.
Tâun: Veba.
Savlet: Şiddetli hücum.
Nahvet: Kendini büyük görme, gurur.
Şeyn: Kusur, ayıp.
İntihap etmek: Seçmek.
Dâm: Tuzak.
Sayd: Av.
İkrah: İğrenme, tiksinme.
"Senin rızkına kefil olan Allahü Teâlâ'dır. Allah'tan gayrısına baş eğme, sana yakışmaz. Alâkalara meyletmek, ona buna eğilip bükülmeķ seni ızdırabın içine sokar. Değersiz şeyler için başkalarının diline düşme, sana yazık olur. Sen istikamet üzere ol, Allah seni utandırmaz!"