"Hayatımda hiç değişiklik yoktur. Ben piliçleri avlarım, insanlar beni avlar. Bütün piliçler birbirine benzer, bütün insanlar da. Doğrusu epey sıkıcı. Ama beni bir evcilleştirsen hayatım günlük güneşlik oluverir. Öteki ayak seslerinden apayrı bir ayak sesi tanırım. O sesler korkuyla kovuğuma kaçırtır beni, seninkiyse tatlı bir ezgi gibi yeraltından çağıracaktır. Bak, öteki buğday tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğdayın önemi yok benim için. Buğday tarlaları bana bir şey demiyor. Bu çok acı ama senin saçın altın renginde. Beni evcilleştirsen ne iyi olurdu, bir düşün! Altın rengindeki başaklar seni anımsatacak artık. Başaklardaki rüzgârı dinlemeye can atacağım."
bazı şeyleri iyi bilmeli insan.
ben dağları iyi bilirim mesela.
bir de ardıç ve ayrılığın kokusunu.
herkes eylülde hüzünlenir,
ben eylüle direnirim.
parmaklarım da eğreti durur sigara.
bahar kokularından beslenirim mesela…
insanlar başaklar gibiydi başları boşken havada dururdu , doldukça eğilirdi . önce ayaklandı insan , sonra bilgilendi bir başak gibi bilgilendikçe ağırlaştı ağırlaştıkça daha çok eğildi o kadar bilgilendi ki artık eğilmenin son raddesine gelmişti artık ayaklar altına alınacak duruma gelmişti