Artık ilgilenmiyorum seninle
Demiştin de hayat başaklar gibi
Tutuşup yanmıştı avuçlarımda
Şimdi bir cümleden ibaret dünya
Ben ancak bir tarih kitabı kadar
İlgileniyorum seninle
...yarın korkusuyla yaşamaya devam edip, alanını terk edememek, başkaldıramamak kişinin özgürlüğüne vurulan en derin ketlerden birisidir. İtaat bekliyorsan fakirleştir, kafalarına buyruk yaşamalarını istemiyorsan sadece ölmemeleri için yetecek kadar tayın ver...
Yukarıdaki cümleyi kitap arasına işlerken henüz tam olarak neyle karşılaşacağımı
Merhaba dostlar. Geldi, geliyor diyerek heyecanla beklediğimiz
Osman Şahin okuma etkinliğinin sonlarına yaklaşıyoruz artık. Gerçi henüz bir haftamız var, ama ben genç arkadaşlarımı kıramadığım için onların okuma etkinliğine katıldım. Gençlere destek her bakımdan önemli çünkü.
insanlar başaklar gibiydi başları boşken havada dururdu , doldukça eğilirdi . önce ayaklandı insan , sonra bilgilendi bir başak gibi bilgilendikçe ağırlaştı ağırlaştıkça daha çok eğildi o kadar bilgilendi ki artık eğilmenin son raddesine gelmişti artık ayaklar altına alınacak duruma gelmişti
"Hayatımda hiç değişiklik yoktur. Ben piliçleri avlarım, insanlar beni avlar. Bütün piliçler birbirine benzer, bütün insanlar da. Doğrusu epey sıkıcı. Ama beni bir evcilleştirsen hayatım günlük güneşlik oluverir. Öteki ayak seslerinden apayrı bir ayak sesi tanırım. O sesler korkuyla kovuğuma kaçırtır beni, seninkiyse tatlı bir ezgi gibi yeraltından çağıracaktır. Bak, öteki buğday tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğdayın önemi yok benim için. Buğday tarlaları bana bir şey demiyor. Bu çok acı ama senin saçın altın renginde. Beni evcilleştirsen ne iyi olurdu, bir düşün! Altın rengindeki başaklar seni anımsatacak artık. Başaklardaki rüzgârı dinlemeye can atacağım."
Kitabın adı " Güneşi Uyandıralım " ama
" Büyükler güneşi uyandırmayı bilmez." demişti Zeze kitabın sonunda. Haklı da aslında; biz büyükler çocukların güneşini çaldık, karanlıklara çağ açıp onları fenersiz bıraktık. Şimdi güneş nasıl uyandırılır nerden bilelim?...
Şeker Portakalı kitabının devamı olan kitabımız Zeze ' nin
zira -seyircisiz de oyuncusuz da hayat sahnesi olmaz-
-bazen eğriden geçmeden doğruya varılmaz-
güneş vurulmaz
içeri güneş aldı diye... bir kentin tüm pencereleri kırılmaz -duvar dediğin yosununa katlanır-
ve -karanlık... ancak ışıkla yıkanır-
..
saat hep öfkeye kurulmaz
namus bir iki vesikaya bağlanıp...
kanayan yaraya töre basılmaz
başaklar... sadece hasat için tırpanlanır
..
diken olmayı kim ister ki...
gülün göğsünde ışıl ışıl çiy damlası olmak varken
zira yaşam rengârenk
oysa:
cennetin karşı kıyısı cehennem...//
bazı şeyleri iyi bilmeli insan.
ben dağları iyi bilirim mesela.
bir de ardıç ve ayrılığın kokusunu.
herkes eylülde hüzünlenir,
ben eylüle direnirim.
parmaklarım da eğreti durur sigara.
bahar kokularından beslenirim mesela…
Yaa kitap okudukça başaklar gibi boynunuzun bükülmesi gerekmiyor mu, daha mülayim olmanız gerekmiyor muu? Hayır bilgi birikiminizi de biliyoruz arkadaşlar çok kasıyorsunuz gerek yook.