-"... İBDA, İslâm tasavvufuyla Batı tefekkürü arasında kanatlarını açmıştır. İkinciyi birinciye mâlederken, süzgeçten geçirirken, birinciyi de bağlanacağı ipuçları hâlinde çeker…
Bir ucumuz Mutlak’a bağlı, bir ucumuz insanî hakikatimize bağlı… Başkasının nefsiyle ilgilenmekten rahat bulan; bunun Türkçesi, “başkasının fikrini hesaba çekebilen”dir. Nefs deyince lâf karışmasın diye söylüyorum… Şimdi ben buradayım, benim şöyle bir fikrim var; ben bunu yendim, bunu da yendim, bunu da yendim ve en sonunda dönüp kendine diyorsun ki; “iyi güzel ama ben kendimin doğru olduğunu nereden bileyim?” Bunlara bizim arkadaşlar âşinadır… Şöyle; “Mutlak” olmalı ki benim doğru olduğumu söylesin, yoksa o söyleyen de izafî olacak… İşin bu tarafını bırakın, her fikir, kendinden olmayanları bu şekilde hesaba çekmeyi denesin, anlatabiliyor muyum?.. Roger Garaudy, neticede, İslâm’ı, Marksizm önünde hesaba çekerken, yâni yapması gerekeni yaparken -yâni Türkiye’de bizimkilerin yapması gerekirken-, İslâm’ı hesaba çekerken karşılaştığı şeylerden dolayı Müslüman oldu. Şimdi çok basit bir lâf, bize çok hitab etmez. Diyor ki; “Hazret-i Ömer deveyle giderken, devesinden inmiş, kölesini bindirmiş; işte aklın devrimi budur” diyor. Bizde, bu kadar basitçe söylenmiş sözleri basitliğinden dolayı anlayamamak gibi bir basitlik var. O yüzden, büyük giriftleri de kaçırıyoruz biz…"
(SALİH MİRZABEYOĞLU, 29 Kasım 2014 ADALET MUTLAK'a Konferansı)