Fakat şu fâni dünyada, şu muvakkat misafirhanede, ihtiyarlık zamanında, kısa bir ömürde, az bir lezzet için ebedî, daimî hayatını ve saadet-i ebediyesini berbat etmek, ehl-i aklın kârı değil.
Oysa duyu deneyinin dışında kalan varlıkları kanıtlamanın da yöntemleri vardır. Sözgelişi, her eser ustasını gösterir. Tüm evren düzenli, uyumlu, ölçülü oluşuyla ustasını anlatıyor. Bir kitap nasıl yazarını tanıtırsa şu evren kitabı da bütün kelimeleriyle sanatkârını tanıtıyor.
Yaz bana lütfen! Kısa olsun ama olsun yeter ki. Zaten uzun söze tahammülüm yok. Sözün azını, konunun özünü arıyorum artık. Yazının kısası güzel, anlamlı olursa... Dili yalın olsun. Anlayabileyim
Bir de utanmadan sınırlar çiziyorum sana! Ne ayıp! Ama başka türlü iletişim kuramayız ki. Hoş gör...
Peki...
Seninle tartışalım. Katlanabilir misin bana? Bir insanın ruhu ruhuma yakınsa, sorun yok. Dünyanın öbür ucundaki biriyle de uyuşabilirim ben. Bir uyuşum yoksa yanı başındaki kişiye bile yabancılaşıyor insan...
Kimim ben, tanımıyorsun. Ben kendimi tanıyor muyum ki. Zamanla tanırsın elbette. Ben şuyum, ben böyleyim demek yakışıksız olur. Kişi kendine tarafsız bir gözle bakamıyor. Denedim ben, olmuyor.
Bu hayatın anlamı nedir? Niçin yaşıyoruz? Sen onu söyle. Bu soruya cevap bulamamış milyonlarca ahmak var. Hatta bu soruyu kendine bir kez olsun sormamış milyonlarca ahmak var! Nasıl olacak da dünya, içine düştüğü bu tuzaktan kurtulacak? Ondan haber ver.