“Hakikat bize eşyanın doğasında olan şeyi yapmamızı buyurur. Çünkü her varlığın doğası ondaki suretinden başka bir şey değildir. Ama bu insanda irade yoktur anlamına gelmez. İnsanda irade vardır. Yalnız istediğimi yaparım, istediğimi yapmam demeyi irade sanırsan aldanırsın. Cahiller ve yarım akıllılar bunu böyle sanır. İrade demek eşyanın gerçek doğasını anlamak demektir. Ve irade demek, olabileceği olmayacak olandan ayırabilmek, buna göre davranmak demektir.”
- Şeyh Şibli 'ye, "Sana hakikat yolunu gösteren kim oldu?" diye sormuşlar, "Bir köpek", demiş Şeyh ve anlatmış: "Bir gün, bir su kıyısında, susuzluktan ölmek üzere olan bir köpek gördüm. Köpek, içmek için suya her hamle edişinde suda kendi suretini görüyor ve bunu başka bir köpek sanıp korkuyla geri kaçıyordu. Sonunda susuzluğu içindeki korkuya üstün geldi ve köpek suya atladı. Atlamasıyla da sudaki suret kayboldu. Gereksindiği şeyle kendisi arasındaki engel, kendisiydi. Ben de, kendim sandığım şeyin aslında içimdeki engel olduğunu anladığımda engel ortadan kalktı. Ama bana yolumu ilk gösteren bu sokak köpeği oldu."
Öğrenmeye hazır durumda olan, kimden olsa öğrenir... Şibli 'nin sözlerini herhalde böyle anlamak gerek, diye düşündü Bedreddin.
Tanrı, ne kilisedeydi, ne de camide;
Tanrı yalnızca insanın yüreğindeydi.
Çalışmak, yararlı olmak yücelikti;
kan dökmekse yalnızca şeytanı mutlu ederdi...
- Sanırım hepiniz için açık ve anlaşılır bir durumdur: Bizim varlığımızı dolduran, var oluşumuza anlam veren hakikat, Osmanlı sultanı olsun, Bizans imparatoru olsun; İslam beyleri olsun, Hıristiyan prensleri olsun; ve ulema olsun, papazlar olsun; rahipler, hahamlar olsun, bunların hepsi için aynı ölçüde iğrençtir, ürkünçtür ve kabul edilemezdir. Çünkü hakikat, birliktedir; onlara güç veren, zenginlik veren iktidar ise, bölünmüşlüğün üzerinde yükselir...