Yalnızlık problem değildi, kendi kendime mutlu olabiliyordum fakat insanlar bazen yalnızlığa öyle kötü gözlerle bakıyorlardı ki bunun bir hata olabileceğini de içten içe düşünüyordum. Sorun bende olabilir, diyordum.
Bir çırpıda bitirmek istediğim şeyler var.Söylemek istediğim çokça şey var. Cevabını merak ettiğim ama bir yandan deli gibi korktuğum o cevabın ellerinin boşluğundan beni iteceğinin kaygıları var. Ileriyi zaten göremiyorum geçmiş hepten hapsetmiş beni. Hiçliğin gıyabında düşünüyorum dolanıyorum öyle. Bir üzüntü orucu ayındayım sanki yıllardır.
Öyle herkes anlamaz beni;
Öyle herkes sevmez durduk yere,
Öylesine çay içmeye davet etmez kimse beni.
Öylesine sormazlar halimi hatırımı,
Öyle gelip sarılmaz kimse bana,
Öylesine yaşıyorum bende...
Beni hiç anlamadın sen, anlamayacaksın.
Oluruna bıraksam her şeyi,
bilmemki başıma ne işler açacaksın?
Öyle bir yerdesin ki bende;
dokunsam yakacak, bıraksam kaçacaksın.
Bilmiyorum, sen söyle güzel gözlüm;
ne yapayım ben seninle?
Dağları mı dizeyim önüne kal diye,
yoksa gidişini seyre mi durayım?
Derdini veren mi olayım,
derdinden verem mi ben?
Kitabı okurken Asr-ı saadetin sokaklarına yolculuk yaptım sanki. Kimi zaman duygulandırdı, kimi zaman tebessüm ettirdi, kimi zaman içimi kaygıyla kapladı. Eserin her bir kelimesi özenle seçilmiş, dilin inceliklerine riayet edilmiş, üslûbu zarif bir anlatımı vardı. Yazar Subhanallah diyerek başladığı ve otuz üç inci tanesini anlattığı eserde, her