Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Beril Korkusuz

Ezici bir çoğunluğun fikir birliğiyle insan hayatının mutlak kutsallığı temel ilke olarak kabul görmüş olsa da toplum, insan hayatının aslında gayet ucuz, bol bulunan ve yeri kolayca doldurulabilen bir servet olduğunu gördü. İnsan hayatının her şeyden daha kolay şekilde yeri doldurulabiliyordu. Bir makinenin yerinin doldurulması zordu, pahalıydı; fakat o makineyi kullanan,çalıştıran ya da ayarını yapan adamın yerine çok kısa sürede milyonlarca başka adamdan biri bulunabilir ve bunların hepsi de kısacık bir idmandan geçtikten sonra onunla eşit seviyeye gelebilir, hepsinin de yeri eşit şekilde doldurulabilirdi.
Reklam
Sonumuz yakın, gerçekten. Bir şeyi anlamaya uğraşmak bile öyle nafile bir çaba ki. Birçok kimsenin elinde imkan yoktu, çok eziyet çektiler ve türlü türlü klişeler. Karşı çıkıp direnmeyi bırak, içinde bulundukları duruma bayılıyor ve tutucu partilere oy veriyorlar.
Vasat hayatlarımız var bizim de. Şık profil fotolarımızın altına gizlediğimiz vasat kimliklerimiz, vasat arkadaşlıklarımız, vasat sohbetlerimiz var. İtimadımız kendimize. Her sohbetin sonu aynı cümleyle ''Haftaya bir görüşsek ya, tamam anlaştık, haftaya haberleşiyoruz'' Yalan. O hafta gelmiyor. Gelmeyecek de. Vasat oyuncularız. Arka direğe astığımız top ağlarla buluşacak sanıyoruz. Buluşmayacak. Beklediğimiz pas gelmeyecek. Vasat maçlar seyredip vasat yorumcuların vasat buldukları futbolcuları konuşuyoruz. Ha diyeceksin sonunda ne oluyor? Ne olacak, top dönüyor, yine Almanlar kazanıyor.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Şimdi kim çıksa O Ses Türkiye'de bir Ahmet Kaya söylese yıkılıyor ortalık. Burası böyle. Yaşayanları değil ölüleri seviyoruz. Öldürdüğümüzü alkışlıyoruz.
Bir vakitler birbirimizi kahkahalarımızdan, masaya oturuşlarımızdan, saçlarımızı alnımızın gerisine atışımızdan, canımız sıkkınsa ensemizde tuttuğumuz ellerimizden, vapurda gazeteyi katlayışımızdan, rakıya attığımız buz sayısından, böreğin yanmışını sevişimizden, gazozu içerken kaldırdığımız sağ serçe parmağından tanıyan insanlardık, şimdi epey tenhadayız ya ona şaşırıyorum.
Reklam
Herkesi anlıyorsun. Bir vakitler elime geçse bir kaşık suda boğarım dediğin şimdi yamacına gelse, ne kaşık ararsın ne su. Hayatın cevap anahtarı olsa hemen çevirip arkadan cevaplara bakarsın da hayat soruyu unutturuyor bazen.
Gezi'nin ardından barikatlar kalkınca içimizdeki barikatlarla kaldık da susanlarla susmayanlar küstüler ya birbirlerine. Darıldık ya birbirimize sessizce, hepimizin kalbi ayrı yerlerinden kırıldı ya. Ayrı direnişlerin insanları olduğumuzu anladık ya. (...) ''Ölümün oluşturduğu o büyük boşluğu doldurmaya imkan yok.'' Ölüm yerine Gezi'yi koyuyorum. İmkan yok biliyorum.
Hala yaşıyor, hala soluk alıyor, hala oradan oraya gidiyordum, yine de ölü olduğum ve hiçbir şeyin beni diriltemeyeceği duygusundan kurtulamıyordum.
Benim yadırgadığım, her şeyin yıkılması değil, birçok şeyin hâlâ var olması, hâlâ ayakta kalması. Bir dünyanın yok olması çok uzun sürüyor. Düşünebileceğinden çok daha uzun. İnsanlar yaşamayı sürdürüyor, herkes kendi küçük dramına tanık oluyor. (...) Her şey yitip gitsin, silinip yok olsun, o zaman bakalım ne kalacak? Soruların en ilginci de bu belki: Hiçbir şey kalmadığında ne olacak ve bizler onu da atlatıp sağ kalabilecek miyiz?
Sonsuzmuş gibi görünen gençliğim çoktan bitmişti; sonsuzmuş gibi görünen bir yaşam da biterken bir düşten ötekine harcadığım hep zamandı. Sıkı sıkı yapışabileceğim, bağlanabileceğim bir şeyler aramıştım sürekli. Yaşamı yaşamaya değer kılacak bir inanç, bir düşünce, bir insan olmalıydı bir yerlerde. Bir sokaktan diğerine, bir kitaptan ötekine, bir bakıştan bir başka bakışa hep bu acınası, saf, tehlikeli inançla koştum durdum. Dünyayı adım adım kat ettim, gözüme ilişen her deliğe, çukura, kovuğa ellerimi uzatıp karış karış aradım. Avuçlarımda bulduğum hep boşluktu, kader çizgilerimin arasındaki boşluk. Yaşamı bütünüyle ıskaladım. Mutsuzluğumun hiçbir ödülü, değeri, avuntusu olmadı. Yalnızlığımla yaşamayı hiç öğrenemedim.
Reklam
İnsan, felaketleri, ölümleri, yıkımları uysallaştırmanın, gündelik hayatın dar duvarları arasına sıkıştırmanın bir yolunu hep bulur ama bu gene de onu kurtarmaz. Acı hep vardır, hep devam eder. İnsan kendisi olduğu ve kendisi olmaya katlanamadığı için belki de. Sürekli geçen, durdurulamayan zamanı doldurmak için.
Geçen gün yıkmaktan söz ediyordunuz. Bense yıktığımı sanarken, daha dar, hep bir öncekinden daha dar hapishaneler kurmuş olduğumu söylemiştim. (Beni dinlemiyordunuz herhalde, gülümsüyordunuz.) Şu an en dar hapishaneye varmış olduğumu düşünüyorum, bir tabuta, sanki sizi de sürüklüyorum peşim sıra; gömülmek istemeyen bir ölüyü mezarına tıkar gibiyim. ''Daha mesafeli olmak gerekiyor'' diyen sesiniz kulaklarımda gene, doğru bir söz, ustalıkla söylenmiş ve ustalıkla acı çektiriyor.
Dimdik dururuz ayakta, yan yana, güçlü, birbirimize bakmadan, dokunmadan. Beraberce aynı uyumlu dansı tekrarlarız sürekli. Toprağın uzantısıyızdır gökyüzüne, güneşin uzak çocukları, gün ışığının sahipleri. Gün gelip de teker teker yıkılacağımızı, dansın ise hep süreceğini biliriz.
Şu ya da bu olduğu, sana şundan ya da bundan söz açtığı için değil, seni sevdiği ve hep sana döndüğü, ona ne kadar kötü davranırsan davran, bir köpek gibi sürekli geri döndüğü için birini sevmek...
116 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.