Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
eski yeni
..zaman bir sanat ve edebiyat ekolünün cicili bicili elbisesini çürüttüğünde, altından bazan canlı bir mahluk, bazen ıslanmış ve boyaları bozulup akmış bir ucube, bazen de buzdan yapılmış gibi bir hiç çıkar.
Sayfa 184Kitabı okudu
Sanatta eski ve yeni
“Eski yeniyi çekemez ve yeni eskiden hoşlanmaz” aksiyomunu kullanırken ihtiyatlı olunması gerektiğini söyleyen Şair’e göre, “zamanın tahripkâr pençesinin parçalayamadığı bir şey vardır; onun nasıl olduğunu ekseriya müphemdir, zamanla tahdit edilemeyecek kadar güzeldir. Asırlar üzerinden karanlık bulutlar gibi geçer, rengi kararmaz, daima okşayan ve gülümseyen bir güneş vardır ki onu karanlık bulutlar arasından görür, sever ve zaman zaman bulutları parçalayarak çıplak ve ısıtıcı ışıkları ile yıkar.”
Sayfa 182Kitabı okudu
Reklam
Mısrı Kadîm
acaba ot gibi yerden mi bittim acaba denizlerde mi şaşırdım ve zamanı nasıl unutmaktayım zaman unutulunca mısri kadîm yaşanabiliyor kendimi unutunca seni yaşıyorum yaşamak bu ânı yaşamaktır ammon râ' hotep veya tafnit kim olduğumu bilmek istemiyorum yalnız etrafında nefes almalıyım dut bu â'ru ünnek pahper kama pet kama tâ mısır metinlerinde okuduğum cümleler seninle okuduklarımsa büsbütün başka şeylerdi seninle bir bahçedeyiz geliyor bana orada hem var hem yok gibiyim daha dogrusu bütün bir bahçe oluyorum insanlığımdan çıkarak kama pet kama tâ
Sayfa 161Kitabı okudu
Eskiden Çok eskiden Ben senin kölendim Bir serinlik tesellisi buluyordum Kirpiklerinin gölgesinde Bir köle başımız vardı Benim Sana aşkımı sezmiş olacak ki Kırbacıyla dövüyordu Her vuruşu Bana Senin bir busen gibi geliyordu Ve öldüm “ eskiden Çok eskiden”
Sayfa 150Kitabı okudu
"Eğer kalbiniz seraba aldanmıyorsa, görüşünüzün keskinliği ile gururlanmayınız.Çünkü aldanmamış olmanız, susuzluğunuzun tam olmaması yüzündendir." Urfi- Şirazi Beşir Ayvazoğlu'nun Mehmet Akif ve Muhammed İkbal makalesinden alıntı.
Reklam
"sonra burnu! ya rabbi! o ne muazzam burun! insan görün görünce onu mutlaka der ki: durun, takmadir bu, çıkarır, hele sabredin biraz!' herkesin canı çıkar, fakat o burun çıkmaz."
İstanbul’un Sessiz Sakinleri
"Müslümanların oturdukları sokaklarda köpekler mecbur kalınmadıkça dövülmez, rahatsız bile edilmezdi. Çünkü sadece köpekler değil, bütün hayvanlar sevilir, Allahın bir emaneti olarak görülürdü. Hatta birçok insan, köpeklerin beslenmesi için hatırı sayılır meblağlar vasiyet ederlerdi. Esasen köpekler sokakların canlı süpürgeleriydi; ne bulurlarsa oburca yerlerdi. İstanbullular onların varlığına o kadar alışmışlardı ki, Abdülmecid devrinde toparlanıp Marmara'daki Hayırsız Ada'ya sürüldüklerinde son derece rahatsız olmuş, köpekler geri dönünce de adeta bayram sevinci yaşamışlardı. Kedilere gelince onlar evlerin demirbaşlarıydı zaten."
"Et yerken kendimi sırtlan gibi hissediyorum." Ahmet Mithat Efendi
Reklam
Açlıktan bahsediyorsun Demek sen komünistsin Demek ki bütün binalari sen yaktın..
Kuşlara duyulan sevginin en somut göstergeleri ise ahşap evlerde olsun, taş yapılarda olsun, çoğu başlıbaşına bir sanat eseri olan kuş evleridir. Genellikle üst katlarda, kuşların barışması için yapılan bu evcikler bütünüyle Türk mimarisine has bir güzelliktir.
Bir Hint duası vardır ki düsturum olmuştur: " içimdeki ışığın sönmüş olduğu demlerde, elime başkalarını aydınlatmak için meşale verme Yarabbi!"
Ben herhangi bir hayvana sebepsiz yere kıyabilenlerin insanları da gözlerini kırpmadan öldürebileceklerini düşünüyorum .
Malik Aksel, kuş evlerini anlattığı meşhur makalesinde, bir zamanlar atalarımızın günâhlarını affettirmek veya sevap kazanmak isteyenlerin esir azat ettiklerini, buna güçleri yetmeyenlerin de kafeslenmiş kuşları kuş pazarından satın alarak serbest bıraktıklarını, bunlara "adak kuşları" dendiğini anlatır.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.